Geçtiğimiz günlerde Netflix’te Yakamoz S-245 isminde aksiyon-dram türünde bir dizi vizyona girdi. Bir çırpıda bitirdim arkadaşlar çünkü konusu ilgimi çekti. Dizi, Güneş’te meydana gelen bir takım olaylar sonucunda (Güneş patlaması) Dünya’nın adeta kıyameti yaşamasını konu alıyor. Bu kıyametten bir şekilde kurtulmuş olan insanların başından geçen trajik olayları anlatıyor. Güneş doğduğunda bütün insanları öldürüyor. Bu yüzden de Güneş ışınlarının ulaşamadığı yerler insanların kurtulmak için tek çaresi.

Yani konu güzel. Bazı mantık hataları var. Çok da derinlikli bir senaryosu olduğu söylenemez fakat böyle farklı türde Türkçe yapımlar görmek beni çok mutlu ediyor.

Benim bu videoyu yapmamın sebebi ise “Böyle bir kıyamet senaryosu gerçekten yaşanabilir mi?” sorusunu kendime sormak oldu. Ya da böyle bir senaryo yaşansaydı gerçekte neler olurdu? İnsanlar zarar görür müydü? Teknolojimiz bundan nasıl etkilenirdi?

İşte bu soruların cevabını araştırdım ve dizideki kadar şiddetli olmasa bile oldukça yıkıcı sonuçları olan bir Güneş fırtınası olayının tarihte daha önce yaşandığını öğrendim. Üstelik bu, belirli döngülerle tekrar tekrar yaşanan bir olay. Yani gelecekte de mutlaka güçlü Güneş fırtınalarıyla karşılaşacağız.

Şimdi size o olayı biraz anlatmak istiyorum arkadaşlar. Videonun sonunda da gelecekte bizim başımıza böyle bir şey gelirse neler yaşayabiliriz buna bakalım biraz.

Gelecek dediğim de hiç de uzak bir gelecek değil. 2025’ten bahsediyorum.

Carrington Olayı

Yıl 1859.

Amatör gök bilimci Richard Carrington 33 yıllık pirinçten mürekkep teleskobunu gökyüzüne çevirdiğinde çok ilginç bir şey keşfediyor. Bir grup büyük Güneş lekesinin üzerinde aniden beliren parlak bir ışık.

Carrington ilk başta teleskobunda bir arıza olduğunu düşünüyor. Fakat bir sorun bulamıyor. Çünkü sorun teleskobunda değil. Sorun Güneş’te…

Güneş, tarihte daha önce hiç kaydedilmemiş doğal bir fenomen olan Güneş fırtınası olayını yaşıyor. Fakat bu her zamankinden biraz daha güçlü bir fırtına. 100-150 yılda bir olan cinsten bir şey. O kadar güçlü ki Dünya’ya 10 milyar atom bombasına eş değer bir enerjiyi püskürtüyor. Dünya’ya ulaşan bu atom altı parçacıklar o zamanın en ileri iletişim teknolojisi olan telgraf sistemini bozuyor ve elektrik trafolarının alev almasına neden oluyor.

Hatta normalde kutuplara yakın bölgelerde görülen auroralar, yani kutup ışıkları, Küba ve Hawaii gibi ekvatora yakın bölgelerde bile görülüyor. Üstelik bu ışıklar o kadar şiddetli oluyor ki gece karanlığında gazetelerinizi bile okuyabiliyorsunuz. Artık siz düşünün.

Güneş Patlaması Nedir? Jeomanyetik Fırtına Nasıl Oluşur?

1859 yılında yaşanan Carrigton’ın kaydettiği bu olayın dünya tarihinde kayıtlara geçen en şiddetli jeomanyetik fırtına olduğunu biliyoruz. Peki böyle bir fenomen nasıl meydana geliyor?

Diferansiyel Rotasyon

Bildiğiniz gibi bizi Güneş’in zararlı atom altı ışınlarından ve patlamalarından koruyan iki büyük kalkanımız var. Biri manyetosfer yani Dünya’nın manyetik alanı, diğeri ise atmosfer. Ama bu kalkanların da belirli bir sınırı var.

Güneşimiz sürekli aynı şekilde parlayan değişmez bir sıcak küreden ibaret değil arkadaşlar. İnanılmaz derecede hareketli ve vahşi bir yapısı var. Kaynayan yüzeyi yoğun manyetik faaliyetler tarafından sürekli olarak şekillendiriliyor.

Güneş devasa bir nükleer füzyon reaktörü olmasının yanı sıra kocaman bir mıknatıs. Plazma denen aşırı ısınmış gazdan oluşan ve sürekli çalkalanan bir alev topu. Dünya gibi katı ve yekpare bir cisim değil. Ekvatorda, kutuplarına kıyasla yüzde 20 daha hızlı dönüyor. Astronomlar bu duruma “diferansiyel rotasyon” adını veriyor.

Güneş’in ekvatoral manyetik alanı kutuplardakine kıyasla daha yoğun. Bu da Güneş’in genel manyetik alanının daha karmaşık bir hal almasını sağlıyor, çünkü sürekli karışıp bükülüyor. Tıpkı metal bir yayı ya da lastiği çekmek gibi, bu süreç manyetik alan çizgilerinde enerji depolanmasını sağlıyor. Bu bastırılmış enerji de Güneş’in yüzeyinden patlamalar olarak salınıyor.

Güneş Lekeleri

Güneş’in üzerindeki yoğun manyetik alanların Güneş lekeleri adını verdiğimiz siyah bölgelerle de yakından ilgisi var. Hatta bu lekelerin oluşmasına sebep olan şey manyetizma. Bu lekeleri teleskopla ilk gözlemleyen insan Galileo’ydu.

Güneş lekelerinin bulunduğu yerler manyetik faaliyetlerin yoğun olduğu bölgelerdir

Bugün bu lekelerin ışıkküredeki daha serin alanlar olduğunu biliyoruz. Bu bölgelerdeki yoğun kısmi manyetik alanlar, ısının aşağıda bulunan konvektif alandan yukarı çıkmasını engelliyor.

Işıkküredeki ortalama sıcaklık 5500 °C iken Güneş lekelerinin olduğu bölgelerde bu sıcaklık 3000 ila 4000 °C arasında değişiyor. Bu yüzden de kara lekeler olarak görünüyorlar. Aslında siyah değiller.

Galileo’dan beri astronomlar, Güneş lekelerinin sayısının detaylı kayıtlarını tuttular arkadaşlar. Fark ettikleri üzere ortada belirli bir örüntü vardı. Güneş lekelerinin sayısı, ortalama 11 yıllık döngülerle azalıyor sonra tekrar artıyordu.

Bu döngüye birazdan tekrar geleceğiz.

Solar Prominanslar

Güneş’e özel teleskoplar kullanarak bakarsanız Güneş lekelerinin yanında küçük alevler de görürsünüz. Bunlara prominans yani fışkırma deniyor.

Prominans (Fışkırma)

Güneş’in manyetik alanı dışarı yani uzaya doğru patladığında yanında biraz da sıcak gaz taşıyor. Bu görüntünün en güzel göründüğü an ışıkküre üzerinde bir kemer halinde yükseldiği an. Bu sırada sıcak gaz, dışarı doğru giden manyetik alan çizgilerini takip ediyor, sonra da tekrar geriye, yani Güneş’e dönüyor. Bu alev kemerleri binlerce kilometre uzunluğunda bile olabiliyor.

Güneş’teki manyetik faaliyetler sonucu oluşan alev kemerleri

İnsanlar genelde bu prominanslarla Güneş patlamalarını birbirine karıştırır. Patlamalar adından da anlaşılabileceği üzere Güneş’in belirli bir yerindeki ani bir patlamayı ve radyasyon püskürtüsünü içerir. İçerdikleri enerji dehşete düşürücüdür çünkü bir patlama milyarlarca megaton TNT kadar enerji açığa çıkarabiliyor. II. Dünya Savaşı’nda kullanılan patlayıcıların tamamının yalnızca üç megaton TNT gücünde olduğu düşünülürse (buna atom bombaları da dahil) bunun nasıl bir büyüklük olduğunu anlayabilirsiniz arkadaşlar.

İşte bu Güneş patlamalarının en görkemlisi İngilizce “Coronal Mass Ejection”, Türkçesiyle “Taçküre Kütle Atımı”

Taçküre Kütle Atımı (Coronal Mass Ejection)

Bizi korkutan da tam olarak bu.

Kanada’da Yaşanan Elektrik Kesintisi

Mart 1989’da Kanada’nın Quebec bölgesindeki 6 milyon insan, dokuz saat süren bir karanlığa mahkum oldu. Bu olay 1859’da yaşanan olaya benziyordu fakat ondan daha hafifti. Bu sırada havadaki uydularla iletişimler kesildi ve kuzey ışıkları Teksas ve Florida gibi güney kesimlerden bile görüldü. Bu olayların tümüne sebep olan şey Taçküre Kütle Atımı’ydı.

Jeomanyetik Fırtına

Güneş’in yolladığı bu vahşi patlamalar, milyarlarca tonluk radyoaktif maddeyi, saatte milyonlarca kilometreye varan hızlarla uzaya gönderiyor ve Güneş sistemini yüklü parçacıklarla dolduruyor. Bu parçacıklar Dünya’ya ulaşırsa manyetik alanımızda bozukluklar yaratan jeomanyetik bir fırtınaya maruz kalıyoruz. Bu fırtına, elektrik üreterek enerji şebekelerimizin aşırı yüklenmesine sebep oluyor, uydularımızı felç ediyor ve kutup ışıklarını yoğunlaştırıyor.

Diferansiyel rotasyonun Güneş’in manyetik alanını yeteri kadar büküp çatırdatması yaklaşık olarak 11 yıl sürüyor. Bu sürece “solar döngü” deniyor. Her 11 yılda bir bu döngü doruk noktasına ulaşıyor. Güneş en son 2014 yılında böyle bir doruk noktasına ulaştı. Bir sonrakinin 2025 yılında gerçekleşmesi bekleniyor. Taçküre Kütle Atımları neyse ki her zaman küçük Dünyamıza isabet etmiyor.

Ama işte 1859’da güçlü bir Taçküre Kütle Atımı dünyaya isabet etti arkadaşlar. Neyse ki o zamanlarda elektrik altyapımız henüz bebeklik dönemindeydi. Elektrikli telgraf var olan en gelişmiş iletişim sistemiydi ve bozuldu. Birçok telgraf santrali, elektrik şokları aldığına dair raporlar verdi.

Güneş Fırtınası Bugün Yaşanırsa Ne Olur?

Peki böyle bir fenomen bugün yaşansa ne olur?

O zamanlarda internet yoktu. Uydular yoktu. Elektrik henüz çok sınırlı bir kullanım alanına sahipti. Yani teknoloji hala çok ilkel düzeydeydi. Dolayısıyla Güneş fırtınası her ne kadar büyük şehirlerde bir kaosa sebep olmuş olsa da insanların büyük çoğunluğu muhtemelen bu fırtınadan haberdar bile olmadı.

Günümüzdeyse artık her şey elektrik ve bu elektrik katmanının üzerinde çalışan internete bağlı. Bu ikisi zarar görseydi hasar trilyonlarca dolar olurdu. Fırtına Dünya’ya vurduğu an uçaklar düşerdi. Evlerimize kadar gelen sudan, yiyeceklerimizi koruyan buzdolaplarına, ısınmadan, kanalizasyona, telefondan, gps’e, ödeme sistemlerinden, hastanelere kadar her şey dururdu. Yani dünya tam anlamıyla bir kaosa sürüklenirdi.

Bırakın elektriği sadece internet ağının zarar görmesi bile çok ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu yüzden böyle bir felaket gelmeden önce önlem almamız gerekiyor. Çünkü artık ne Carrington’ın kayıtlara geçirdiği 1859’da, ne de Kanada’daki felaketin yaşandığı 1989’da yaşıyoruz. Sadece 1989’dan bu yana bile dünya çok değişti.

Güneş Fırtınasını Tahmin Edebilir Miyiz?

Peki Dünya’da olduğu gibi uzay için de bir hava durumu tahmin sistemi oluşturamaz mıyız? Bu fırtınaları durduramayabiliriz evet ama hasarları en aza indirebiliriz. Şu an yaklaşan bir fırtınanın tehlikeli olup olmadığını ancak bize ulaşmasına birkaç saat kala anlayabiliyoruz.

Fakat uzmanlar, dünyadakine benzer bir hava durumu tahmin sistemini, uzay hava durumunu tahmin etmek için de kullanabileceğimizi öngörüyorlar. Böylece zarar görebilecek bütün sistemlerimizi geçici olarak kapatabilir ve zarar görmelerini önleyebiliriz.

Buna gerçekten ihtiyacımız var. Çünkü Carrington Olayı gibi olayların her 150 yılda bir yaşandığı düşünülüyor. Bir diğerinin gerçekleşmesi sadece an meselesi.

Sonuç:

Biliyorum biraz komplo teorisi videosu gibi oldu arkadaşlar. Fakat burada anlattıklarım bilimsel veriler ve istatistikler çerçevesinde elde edilmiş bilgiler. Dolayısıyla eğer önlem almazsak bir gün küresel bir kriz yaşamamız gayet muhtemel.

Üstelik bu kriz yıllar sürecektir.

Sonuç olarak bir Güneş fırtınasının canlılara zarar vermesi ya da onları öldürmesi pek muhtemel görünmüyor. Zaten böyle bir şey olsaydı bugünlere gelip bunları konuşuyor olamazdık.

Fakat medeniyetimizin sonuçları olan teknolojimiz, bizi kendisine öyle bağımlı hale getirdi ki bu sistemlerin zarar görmesi kıtlığa, salgınlara ya da savaşlara yol açabilir ki bu da yine milyonlarca insanın zarar görmesi demektir.

Umarım bir film senaryosu daha gerçek olmadan gerekeni yaparız.

Kaynaklar:

Bir Nefeste Evren – COLIN STUART

https://www.iflscience.com/space/what-would-happen-if-if-the-most-powerful-solar-event-in-history-happened-again-today/all/

https://www.science.org/content/article/geomagnetic-storm-coming-should-i-worry

https://www.netflix.com/title/81281008

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya girin