Güneş sisteminin en fotojenik gezegeni. Gizemli halkalarıyla yüzyıllardır insanlığın merakını uyandıran eşsiz bir gök cismi.

Satürn.

Adını, Jüpiter’in babası olan, Roma’nın zenginlik ve tarım tanrısından aldı. Mitolojilerde önemli bir karakterdi. Taa Babilli astronomlar bile 2800 yıl önce Satürn’ü sistematik olarak gözlemlediler ve kaydettiler. Teleskoplu gözlemlerde hiçbir gezegen güzellikte onunla yarışamaz. Küçük bir cihazla bile gezegenin o güzel halka sistemini görebilirsiniz. Uzay sondalarıyla yakından bakarsanız her Satürn fotoğrafının bir kartpostal gibi olduğunu görürsünüz. İnanması güç bir görsel şölen izlersiniz.

Günümüzde herhangi bir teleskoptan baktığınızda Satürn’ün yalnızca kendisini değil, dev uydusu Titan’ı da görebilirsiniz. Gezegen onlarca uyduya sahip. Satürn sistemini ne kadar net görürsek, o kadar çok muamma buluyoruz gibi görünüyor. Uydusu Enceladus’tan fışkıran gayzerlerden tutun da sisli Titan’daki metan göllerine kadar zengin bir bilimsel araştırma sahası sunuyor. Hala gizemlerle dolu.

Bu videoda Satürn’ün en ilginç özelliklerinden halka sistemine, dev uydusu Titan’dan uzaydaki bir kartopuna benzeyen Enceladus’a kadar pek çok şeyi inceleyeceğiz. Ayrıca bugüne kadar Satürn sistemini ziyaret etmiş uzay sondalarının keşiflerinden bahsedeceğiz.

Yine harika bir belgesel sizleri bekliyor…

Satürn’ün Özellikleri

Satürn Güneş’ten itibaren sayarsanız altıncı sırada. Güneş sisteminin en büyük ikinci gezegeni. Gece gökyüzünde çıplak gözle rahatça fark edilebilen son gezegen. Güneş’ten yaklaşık 1.5 milyar km uzakta olmasına rağmen devasa boyutu onu görülebilir kılıyor. Bu nedenle antik dönemdeki atalarımız bile onun varlığından haberdardı.

Güneş sistemindeki gezegenler (Boyutları ölçeklendirilmiştir)

Satürn’ün ekvator çapı 120 bin km. Dünya’nın çapının 9 katı. Tıpkı Jüpiter gibi o da bir gaz devi. En büyük ikinci gezegen ve içine 760 adet Dünya sığabilir. Ancak boyutuna göre inanılmaz derecede hafif. Kütlesi yalnızca 95 Dünya kütlesi kadar. Yani Güneş sisteminin en az yoğunluğa sahip gezegeni. Cm³ başına sadece 0.69 gram. Bu oran, yoğunluğu 1g/cm³ olan su yoğunluğundan bile daha düşük.

Bu ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Eğer Satürn’den bir parça alıp Dünya’ya getirebilseydik onu küvette yüzdürebilirdik. Ama muhtemelen çok kısa bir sürede suyu dondururdu. Çünkü Satürn’de ortalama sıcaklık -180°C.

Güneş’in etrafındaki bir turunu tamamlaması 29.4 Dünya yılı sürüyor. Kendi ekseni etrafındaki dönüşünü ise 10 saat, 39 dakikada bitiriyor. Hacim ve kütlesine rağmen inanılmaz bir hızda dönüyor. Bu hız sebebiyle gezegen yassılaşıyor ve Güneş sisteminin en basık gezegeni haline geliyor. Halkaları biraz gözümüzü yanıltsa bile teleskopla bakarak siz bile bu sferoit formu fark edebilirsiniz.

Satürn’ün teleskop görüntüsü

Satürn, Güneş’e, Jüpiter’den yaklaşık iki kat daha uzak. Dünya’ya göre ise 10 kat uzak. Güneş’e en yakın olduğu nokta 1.3 milyar km. En uzak olduğu nokta ise 1.5 milyar km. Bu da Dünya’nın aldığının ancak %1.2’si kadar bir Güneş ışığı alabiliyor demek. Bu zayıf ışık muazzam hızına rağmen bu gezegene ancak 80 dakikada varabiliyor.

Eksen eğikliği Dünya’nın 23.5 derecelik eğimine benziyor. 26.73 derece. Bu, Dünya gibi Satürn’de de mevsimler olduğu anlamına geliyor. Kütleçekimi ise Dünya’nınkine çok yakın. 0.92 katı.

Oluşumu

Peki Satürn nasıl oluştu?

Güneş sistemindeki diğer gezegenler gibi Satürn de Güneş çevresindeki gaz ve toz bulutundan 4.5 milyar yıl önce meydana geldi. Bulutun Güneş’e yakın olan kısımları esas olarak iç gezegenlerin bileşimi olan katı parçacıklar ve daha ağır elementler içeriyordu. Çünkü Güneş rüzgârı çevredeki daha hafif elementleri, yani hidrojeni ve helyumu üfleyerek uzak ve soğuk bölgelere göndermişti. Burada meydana gelen gaz ve toz kümeleri zamanla dev gezegenlere dönüştüler. Bu gezegenler çok kısa sürede, sadece birkaç bin yılda, hafif gazları yakaladılar. Böylece Güneş’e doğru ölüm yürüyüşü yapmalarını engelleyen bir kütleye ve yörüngeye kavuştular.

Dış Güneş sistemini meydana getiren bu gezegenlere bugün “Dev Gezegenler” diyoruz. Bunlar karasal gezegenlerden farklılar. Hacimleri ve kütleleri çok büyük olmasına rağmen yoğunlukları çok düşük. Çünkü ağırlıklı olarak hidrojen ve helyumdan meydana geliyorlar. Daha spesifik olarak Jüpiter ve Satürn’e “Gaz Devleri”, Uranüs ve Neptün’e ise “Buz Devleri” diyebiliriz. Çünkü sonraki videolarda göreceğimiz üzere Uranüs ve Neptün, gaz devlerinden farklı olarak, karbon, kükürt, oksijen ve nitrojen gibi ağır elementleri içerisinde daha fazla barındırıyor. Bu elementler de birleşerek amonyak, su ve metan buzuna dönüşüyor.

Atmosferi

Satürn’ün atmosferi; ağırlıklı olarak hidrojen, biraz helyum ve çok az miktarda metan, amonyak, etan ve diğer organik maddelerden oluşuyor. Üst kısmı Jüpiter gibi bulut kuşaklarıyla çevrili ama onun kadar renkli değil. Gezegene soluk ve donuk sarımsı rengini veren kristalleşmiş amonyak bulutlarıyla kaplı.

Bu gezegen Jüpiter’den daha soğuk. Hem Güneş’ten daha uzak olduğu için daha az enerji alıyor hem de ürettiği iç ısısı Jüpiter’den daha düşük. Atmosfer tabakası farklı bölümlerde farklı hızlarda dönüyor. Bu yüzden buradaki rüzgarlar ve jet akımları Jüpiter’inkilere benziyor; hatta onlardan daha hızlı. Ekvatorda esen rüzgarların hızı saatte 1800 km’yi bulabiliyor. Dünya’dakilerin yüzlerce katı. Bu rüzgarlar atmosferde bazı şeritler oluşturuyor fakat üstlerindeki puslu bulutlar sebebiyle onları görmek zor. Ama bundan daha önemlisi buralarda basınç Dünya atmosferindekinin binlerce katı. Öyle ki gazlar sıvıya dönüşüyor.

Satürn’ün Altıgeni

Satürn’ün kuzey kutbu ilginç bir atmosferik özelliğe sahip. Güneş sisteminin hiçbir yerinde böyle sıra dışı bir hava olayıyla karşılaşmadık. Altıgen şeklinde bir hava akımı, bir fırtına var. İki Dünya’yı içine alacak kadar büyük.

Satürn’ün kuzey kutbundaki altıgen

Bu ilginç olay ilk defa 1980’lerde keşfedildi. Voyager araçlarının Satürn’e varışıyla birlikte astronomlar, gezegenin kuzey kutbunun üstünde gizemli, altıgen şeklinde bir bulut modeli fark etti. Altıgenin her bir köşesinin uzunluğu, Dünya’nın çapından daha büyüktü. 2004’te Cassini uzay aracı da bu olayı inceledi ve modelin merkezinde, Dünya’daki kasırgalara birebir benzeyen bir anafor olduğunu gösterdi. Ayrıca 2013-2017 yılları arasında bulutun renginin maviden altın rengine dönüştüğü görüldü.

Aynı altıgen güney kutbunda yok. Bilim insanları bu altıgen şeklin ve merkezdeki anaforun sebebini hala anlayamadı. Aslında laboratuvar deneyleriyle benzer şekiller oluşturabiliyor. Mesela dairesel bir sıvı tankının merkezindeki ve çevresindeki sıvılar farklı hızlarda döndürüldüğünde aynı Satürn’deki altıgen model elde edilebiliyor. Ama bu form daha önce bir gök cisminde rastlanan bir şey değil. Demek ki hız farkı ve viskozite parametreleri belirli sınırlar içinde olmadıkça bu şekil oluşamıyor. Bilim insanları gizemi çözmek için çalışmalara devam ediyor.

Büyük Beyaz Leke

Büyük Beyaz Leke

Satürn’ün bir diğer gizemli özelliği ise her 20 veya 30 yılda bir kuzey yarımküresinde ortaya çıkan “Büyük Beyaz Leke”. Jüpiter’in Büyük Kırmızı Leke’si gibi ama şekli biraz farklı. Yuvarlak değil, uzunlamasına bir leke. Birkaç bin km genişliğinde. Yani Dünya’dan teleskopla görülebilecek kadar büyük. Yüksek hızlı rüzgarlar, bulutun, gezegenin etrafında kalın beyaz bir şerit oluşturmasına neden oluyorlar. Böylece büyüleyici bir görüntü oluşuyor. Ama birkaç ay sonra bu esrarengiz bulut gözden kayboluyor. Gizemi hala çözülemedi. Büyük Beyaz Leke en son 2010’da ortaya çıktı. Dolayısıyla bir başkasını incelemek için biraz beklememiz gerekecek.

İç Yapısı

Pek çok diğer gezegen gibi Satürn de katmanlı bir gezegen. Güneş’ten aldığının 2.5 katı bir enerjiyi dışarıya veriyor. Bir gaz devi olarak katı bir yüzeyi yok. Gezegen derinlerde dönen gazlar ve sıvılardan meydana geliyor. Yani bir uzay aracını Satürn’e indiremezsiniz. Yine de oraya bir uzay aracı gönderecek olsanız gezegenin derinliklerindeki aşırı basınç ve sıcaklıklar aracı mahvederdi.

Bilim insanları, Jüpiter’de olduğu gibi, Satürn’ün bulut katmanlarının altında ne olduğu konusunda da emin değil. Amonyak kristallerinin altında su bulutları olduğu düşünülüyor. Onun altında ise bir metalik hidrojen katmanı. Ardından da Dünya’dan biraz daha büyük ve çok daha yoğun bir çekirdek. Bu çekirdekte sıcaklık 11.000°C’ye ulaşıyor.

Satürn, Güneş sistemindeki, sudan daha az yoğun olan tek gezegen demiştim. Buna rağmen bazı bilim insanları, Satürn’ün atmosferinde her yıl binlerce ton elmas oluştuğunu ileri sürüyor. Hipoteze göre, yıldırımlar, metan gazını karbon tozuna dönüştürüyor, bu tozlarda gezegenin çekirdeğine doğru olan yolculuklarında ezilerek elmasa dönüşüyorlar.

Manyetik Alan

Gezegenin içerisindeki sıvı metalik hidrojenin oluşturduğu dönen akıntılar, Satürn’de de Jüpiter gibi gezegenden çok uzaklara kadar etkili olan güçlü bir manyetik alan yaratıyor. Jüpiter’inkinden oldukça zayıf olsa da Güneş sistemindeki en büyük ikinci manyetosfer. Ayrıca Dünya’dakinden farklı olarak Satürn’ün manyetik kutupları gezegenin ekseniyle neredeyse mükemmel bir şekilde örtüşüyor. Yani burada pusula kullanmak isteseydiniz, pusulanız, Dünya’daki gibi manyetik kuzeyi değil, gerçek kuzeyi gösterirdi.

Halkalar ve uyduların birçoğu bu devasa manyetosferin içerisinde yer alıyor. Manyetik alanın varlığı Pioneer 11 uzay aracının 1979’daki yakın geçişi sırasında tespit edildi. Güneş rüzgarının şekillendirmesiyle büyük bir balon şeklini alan manyetik alan, Satürn’e yakın bütün gök cisimlerini etkiliyor. Güneş rüzgarıyla etkileşiyor ve gezegenin kutuplarında auroraların oluşmasına yol açıyor.

Satürn’ün kutup ışıkları Jüpiter’inkiler gibi etkileyici bir görsel şölen sunuyor. Gezegenin kutuplarını çevreleyen parlak, sürekli daireler şeklinde ortaya çıkıyor. Bildiğiniz gibi Dünyamızın kutuplarında da aynı fenomen yaşanıyor. Bu fenomene sebep olan şey, Dünya’nın manyetik alanıyla Güneş’ten gelen yüklü parçacıkların etkileşimi. Aynı etkileşim Satürn’de de var.

Halka Sistemi

Şimdi geldik Satürn’ü asıl özel yapan şeye. Halka sistemine.

Hiç kuşkusuz Satürn’ün en dikkat çekici özelliği halkaları. Gezegenin ekvator düzleminde yer alan bu halkalar küçük bir teleskopla bile görülebilir. Satürn’ün halkalarını görmek genellikle kolay. Çünkü halkalar hem çok büyük hem de parlak buz parçacıklarından oluşuyorlar. Ama ihtişamını görmek için oraya bir uzay aracı göndermemiz gerekiyor.

İnsanların çoğu, belirgin halkalarından dolayı Satürn’ü biliyor. Yüzyıllar boyunca astronomlar, Satürn’ün, halkası olan tek gezegen olduğunu düşündüler. Bugün, halkaların tüm gaz devlerini; Jüpiter Satürn, Uranüs ve Neptün’ü çevrelediğini biliyoruz. Ama en net şekilde görülebilecek, parlak, muhteşem halkalara sahip olan tek gezegen Satürn.

Satürn halkalarının Cassini uzay sondası tarafından çekilmiş görüntüsü

Mesela şu görüntüye bir bakın. NASA’nın Cassini aracı tarafından çekilmiş bu fotoğraf halkaların muazzam güzelliğini nasıl ortaya çıkarmış.

Peki halkalar nasıl keşfedildi?

Halkaların Keşfi

Aslında bu hikaye biraz ilginç. Yüzyıllar boyunca bu halkaların ne olduğunu tam olarak anlayamadık.

Satürn’ün büyük halka sistemini ilk gören kişi Galileo’ydu. Fakat teleskobu çok zayıf olduğundan gördüğü şeyin bir halka olduğunu anlayamadı. Daha ziyade bir büyük gezegenin yanında iki başka cisim, bir tür kulakçık olduğunu zannetmişti. Galileo’dan 45 yıl sonra Christiaan Huygens halkaları yeniden gördüğünde daha doğru bir çıkarımda bulundu. Bu cisim kulakçık falan değildi. Gezegeni çevreleyen bir çeşit disk gibiydi. Onun ardından 1675 yılında Giovanni Domenico Cassini geldi ve bu diskin, aralarında boşluklar olan birden çok çemberden oluştuğunu belirledi. Tek parça bir disk değildi.

Ama Cassini’nin de yanıldığı bir nokta vardı. Uzaktan bakıldığında çemberler, tek parça katı diskler gibi görünüyorlardı. Uzun bir süre onların böyle olduğu düşünüldü. Nihayet 1857’de James Clerk Maxwell bu çemberlerin her birinin, çok küçük, trilyonlarca parçanın birleşiminden oluştuğunu kanıtladı. Bu küçük parçalar su buzuydu. Boyutları genellikle santimetre ölçeğinde olmakla birlikte, milimetrenin binde birinden tutun da 10 metreye kadar değişiklik gösteriyordu. Hatta bazı istisnai olanları dağlar kadar büyük olabiliyordu.

Satürn’ün halkalarındaki parçalar (temsili)

Yapısı

Satürn’ün halkaları 7 gruba ayrılmış. Bu gruplar büyük harflerle etiketlenmiş. Ancak bu etiketleme gezegenden uzaklıklarına göre değil, keşif sıralarına göre alfabetik olarak yapılmış. Ana halkaların adı A, B ve C. Diğer halkalar yani D, E, F ve G halkaları daha soluk ve daha yakın tarihlerde keşfedildiler. Nispeten birbirlerine yakınlar. Fakat A ve B halkalarını ayıran bu boşluğu fark ettiyseniz burada farklı bir durum var. Bu boşluğun adı Cassini Bölgesi. 4700 km genişliğinde. Bir de bu görüntüde gördüğünüz gibi Colombo, Maxwell, Huygens, Encke ve Keeler boşlukları var. Boşluklardan ikisi uyduların yolu süpürüp temizlemesi sonucu oluşmuş. Bu tür boşluk oluşturan uydulara “çoban uydu” deniyor. Diğerleriyse Satürn ve diğer uydular arasındaki kütleçekimsel etkileşimin bir sonucu.

Halkaların isimlendirilmesi

Klasik halka sistemi, Satürn’ün merkezinden 480 bin km öteye dek uzanıyor. Ayrıca ilginç bir şekilde her halka gezegenin etrafında farklı bir hızda dönüyor. Saatte ortalama 50 bin ila 80 bin km hızla dönüyorlar. Bu dönüşler sırasında sürekli birbirleriyle çarpışa çarpışa ufalanıyorlar ve gelecekte de ufalanmaya devam edecekler. Fakat hala kilometrelerce çapa sahip bazı çok büyük parçalar var.

Mesela 2009 yılında Cassini, Satürn’deki ekinoksa şahitlik etti. Halkalara yandan vuran Güneş ışığı gösterdi ki büyük çıkıntılar vardı ve bunlar çok büyük gölgeler oluşturuyordu. Halkalar aslında sandığımız kadar mükemmel diskler değildi. Bazı çok büyük parçalar bu yapıyı bozuyordu. Bütün bunlara rağmen halkaların ortalama kalınlığı şaşırtıcı derecede küçük. Sadece 10 metre.

Böylesine büyük çaplı ama aynı zamanda bu denli de ince bir sistemi göz önünde canlandırmak için çapı 1.2 km olan, ama kalınlığı aynı kalan bir müzik CD’si düşünebilirsiniz. Anlayacağınız halkalardaki madde miktarı aslında çok az. Bütün parçalar toplanabilseydi çapı ancak 600 km olan buzdan bir küre oluştururlardı. Halkalardaki parçaların bir türlü oluşamamış bir uydu ya da Satürn’e çok yaklaşmış bir kuyrukluyıldızın döküntüleri olduğu düşünülüyor.

Her gezegenin çevresinde, gezegenin kütlesine göre değişen uzaklıkta, Roche sınırı diye bilinen bir sınır var. Bu sınırda ve sınırın altında, gezegenin kütleçekimi nedeniyle oluşan gelgit kuvvetleri öylesine büyük oluyor ki gezegene çok yaklaşan gök cisimleri parçalanıp dağılıyorlar. Parçacıklar bir araya gelip bir bütün oluşturamıyorlar. Satürn’ün halkaları çoğunlukla bu dev gezegenin Roche sınırının içinde yer alıyor.

Halkalar hala birçok gizemi içinde barındırıyor. 1980’lerden beri astronomlar, halkaların içinde karanlık lekeler olduğunu fark ettiler. Bu lekeler daha yakın geçmişteki Cassini görevinde de fotoğraflandı fakat hala ne olduklarını bilmiyoruz.

Yaşı

Satürn, 30 yıllık yörüngesinde ilerlerken bazen halkaların hizalanması tam olarak yandan bakıyormuşuz gibi olur ve teleskopla baktığımızda görülmezler. Halkalara tam yandan baktığımızda onları göremeyiz çünkü halkalar aşırı incedir. Bu tür zamanlarda biraz güçlü bir teleskopla halkaların Satürn’ün diski üzerindeki izdüşümlerini koyu bir çizgi gibi görürüz. Halkalar en son 2009’da görülmez olmuşlardı ve bir sonraki gözden kaybolacakları tarih ise 2025.

Satürn’ün evreleri

Peki bir gün tamamen ortadan kaybolabilirler mi? Ya da eskiden de var mıydılar?

Halkaların yaşı uzun bir süre gökbilimciler arasında tartışma konusu oldu. Bazı gök bilimciler halkaların yalnızca birkaç 100 milyon yıllık olduğunu ve yok olma süreçlerinin de daha başında olduğunu ileri sürüyordu. Bazı gök bilimciler ise Satürn’ün oluşumu sırasında yani 4.5 milyar yıl önce oluştuğunu düşündüler. Ancak halkalar Satürn’le birlikte oluşmuş olsaydı onların çoktan ortadan kalkmış olması gerekirdi. Çünkü halkaları oluşturan parçacıklar sürekli ve yüksek hızlarda birbirleriyle çarpışıyorlar. Bu çarpışmaların sonucunda da ya Satürn’e düşüyorlar ya da uzaya kaçıyorlar. Ama buna rağmen halkalar hala yerinde duruyor. Demek ki Satürn kadar yaşlı değiller.

2019 başlarında Cassini aracından gelen veriler bütün bu tartışmalara son verdi. Satürn’ün halkaları 50 ila 100 milyon yıl önce oluşmuştu. Yani oldukça gençtiler. Zaten daha yaşlı olsalardı kaybolmasalar bile en azından Güneş rüzgarları tarafından büyük ölçüde karartılırlardı.

Anlayacağınız Satürn’ün halkaları ile aynı zamanda yaşadığımız için şanslıyız, çünkü görünen o ki evren tarihinin büyük bölümünde bu halkalar yoktu. Uzun bir süre daha bu güzelliği seyretmenin keyfine varacağız gibi görünüyor.

Satürn’ün Uyduları

Satürn’ün kendisi ve halkaları kadar uyduları da çok etkileyici. Jüpiter gibi Satürn de çok sayıda uyduya sahip. Güncel sayı 83. Sürekli yeni minik uydular keşfedildiği için bundan çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Aslında hem Jüpiter hem de Satürn, minik bir Güneş sistemi gibi.

Uyduların büyük bölümü buzdan. 7’sinin çapı 300 km’den büyük. Bu başlıca uyduların isimleri büyükten küçüğe şöyle:

Titan, Rhea, Iapetus, Dione, Tethys, Enceladus ve Mimas

Satürn’ün başlıca uyduları

Satürn’ün büyük uyduları, Güneş sisteminin oluşumu sırasında ana gezegenin etrafındaki daha küçük bir bulutsunun parçası olarak biçimlendiler. Toplamda 24 uydu Satürn’le birlikte oluşmuş. Geri kalanların ise yakalanmış asteroitler ya da kuyrukluyıldızlar olduğu düşünülüyor.

Uyduları genel olarak iki grupta toplayabiliriz. Düzenli ve düzensiz uydular. Düzenli uyduların hepsi gezegenin ekvator düzleminde ve gezegenin kendi ekseni etrafındaki dönüş yönünde dolanıyorlar. Bu yörüngeye prograd (prograde) diyoruz. Düzenli uydular çoğunlukla gezegenin oluşumu esnasındaki gezegensel diskten yani gaz ve toz bulutundan oluşuyor.

Bir de düzensiz uydular var. Bu uydular başka yerde doğup sonradan yakalanıyorlar. Genellikle gezegenin döndüğü yönün aksi yönde dolanıyorlar. Bu yörüngelere ise retrograd (retrograde) diyoruz. Bunlar çoğunlukla gezegenin ekvator düzleminden farklı bir açıya sahipler. Bu retrograd yörüngeye sahip uydular, çoğunlukla astreoit olarak Güneş sisteminde başka bir yerde oluşmuş ve daha sonra gezegenin çekim etkisine yakalanmış cisimler.

Şimdi gelin Satürn’ün uydularını bir inceleyelim.

Titan

Özellikleri

Güneş sistemindeki büyük uyduların hepsi birbirinden farklı özellikler taşıyan, sıra dışı uydular. Bunların bazılarını Jüpiter videosunda incelemiştik. Satürn’ün uyduları arasında en ilginç olanı ise kuşkusuz Titan.

Satürn ve uydusu Titan

Titan, Güneş sistemindeki en büyük ikinci uydu. Çapı 5150 km. Hatta Merkür gezegeninden bile daha büyük bir çapı var. Titan eğer Güneş’in çevresinde dönüyor olsaydı ona gezegen dememiz gerekecekti.

Bazı uyduların ince bir atmosferi olsa da yoğun bir atmosfere sahip olan tek uydu Titan. Yüzeyi turuncu bir pusla örtülü. Ayrıca Dünya’dan sonra yüzeyinde sıvı bulunduran yegane gök cismi.

Titan’dan gelen ışıkların tayflarından, uydunun azot ağırlıklı bir atmosferi olduğunu uzun zamandır biliyoruz. Uzay araçlarının gözlemlerine göre, atmosferinde %98.4 oranında azot ve %1.4 oranında metan bulunuyor. Güneş sisteminde Dünya’dan başka azot ağırlıklı kalın bir atmosferi olan tek gök cismi Titan. Uydunun yüzey basıncı da yeryüzündekine çok yakın: 1.5 – 2 atmosfer. Yani eğer oraya gidecek olsaydık basınçlı giysi giymemiz gerekmezdi. Ne var ki oksijen yokluğu ve ortalama yüzey sıcaklığı hala büyük bir problem olurdu. Burada hava oldukça soğuk. -180°C.

Atmosferi ve Jeolojisi

Ay’dan başka Güneş sisteminde özel olarak incelenen ve bir uzay sondası gönderilerek araştırılan ikinci uydu Titan. Bu sıra dışı uyduya ait bilgilerimizin çoğu, Cassini-Huygens misyonundan geliyor. 2004’te Cassini, Titan’ı kızılötesi ışınlar ve radyo dalgaları ile haritalamaya başladı. Ocak 2005’te ise Cassini’den ayrılan Huygens adlı sonda Titan’a indirildi. Bu araç dış Güneş sisteminde yere indirdiğimiz tek şeydi. Böylece Cassini-Huygens bir yandan atmosferi, bir yandan da yeryüzü şekillerini incelemiş oldu.

Atmosfer çoğunlukla azottan oluşuyordu ve gökte metan ve etandan bulutlar vardı. Titan’ın yüzeyi Dünya yüzeyine çok benzer özellikler taşıyordu. Irmak benzeri yapıların yanı sıra; kıyı şeritleri, dağlar, vadiler, düzlükler ve çöllerde görülen dev kumullar vardı. Ama hepsinden önemlisi Titan’ın yüzeyinde sıvı halde madde bulunuyordu ve bu madde gölleri ve denizleri dolduruyordu.

Ligeia Mare Gölü

Mesela Cassini tarafından çekilmiş bu yapay renkli görüntüde, Titan’ın bilinen en büyük ikinci sıvı kütlesini görüyorsunuz. Ligeia Mare. 420 km uzunluğunda ve 8 metre derinliğinde. Etan ve metan gibi sıvı hidrokarbonlarla dolu bir göl. Titan’ın kuzey kutup bölgesini süsleyen birçok gölden biri.

Şimdi sizden tam şurada durduğunuzu hayal etmenizi istiyorum. Yere inmişsiniz de kıyıdan Ligeia Mare’ye bakıyorsunuz.

İşte böyle bir manzaranız olurdu. Güneş, bulutlar, gökyüzünün rengi. Bayağı Dünya’dan bir yer gibi. Görüntü öyle olsa da elbette gerçek başka.

Güneş’ten 1.5 milyar km uzakta olan Titan’ın yüzeyinde sıvı madde bulunsa da sıvı halde su yok. Çünkü ortalama sıcaklık daha önce de söylediğim gibi -180°C.

Bildiğiniz gibi Dünya’da bir su döngüsü var. Bulutlardaki su damlaları yere düşer, nehirleri, gölleri ve denizleri doldurur. Bu su yeniden buharlaşıp su buharı olur, atmosfere yükselir ve tekrar su damlası halinde yere düşer. İşte Titan’da da benzer bir döngü var. Ama su yerine metan ve etan yağıyor. Bu yağmurlar metan göllerini dolduruyor. Normal koşullarda gaz halinde olan bu hidrokarbonlar Titan’da sıvı halde. Titan’da görülen soluk, kahverengi-sarımsı renk, havadaki hidrokarbon parçacıklarından kaynaklanıyor. Bir nevi doğal sis gibi. Burada, Dünya’dakilerden daha fazla fosil yakıt rezervi var. Belki Dünya’dakinin 100 katı fazla.

Diğer bir ilginç özellik ise “kum” çölleri. Görünüşü Dünya’daki çöllere benzese de bunlar Dünya’daki çöllerde olduğu gibi kaya parçacıklarından değil, donmuş hidrokarbon parçacıklarından oluşuyor. Ayrıca Titan’da volkanlar da var. Buz volkanları. Kanıtlar kabuğun altında sıvı su ve amonyak olduğunu gösteriyor. Bu amonyak ve suyun karışımından oluşan soğuk lavlar Dünya’dakine hiç benzemiyor. Elinizi anında donduracak cinsten bir şey.

Anlayacağınız Titan, gerçekten de incelemeye değer bir yer. Burada herhangi bir yaşam belirtisine rastlanmadı ancak bu geçmişte de yaşamın ortaya çıkmadığı anlamına gelmiyor. Burada daha önce yaşam olduysa bu, bizim bildiğimiz yaşam formundan farklı olabilir.

Drangonfly

Dragonfly

NASA, daha detaylı incelemek ve yaşamın kökenini araştırmak için 2027’de Titan’a bir uzay aracı göndermeyi planlıyor. Drangonfly. Titan Dünyamızın eski haline çok benziyor ve Dünya’da yaşamın nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair ipuçları sağlayabilir. Dragonfly isimli araç 7 yıllık bir yolculuktan sonra Titan’a varacak. Drone benzeri bu hava aracı, Mars’ta uçurulan Ingenuity helikopterinden sonra ilk defa bir uyduda güçlü ve tam kontrole sahip atmosferik uçuş gerçekleştirilecek. Araç keşif alanları arasında hareket etmek için dikey kalkışlar ve inişler yapacak. Görev için 1 milyar dolar bütçe ayrıldı.

Enceladus

Özellikleri

Satürn’ün uyduları arasında detaylı incelenen bir tanesi daha var. Uzaydaki bir kartopuna benzeyen Enceladus.

Enceladus’un Cassini sondası tarafından çekilmiş görüntüsü

Enceladus büyüleyici bir yer. Satürn’ün en büyük 6. uydusu. Sadece 500 km çapında. Satürn’ün E halkasının içine gizlenmiş olan parlak bir daire. Buzlu yerkabuğu olan, donmuş bir gezegen. Çatlaklarla, derin yarıklarla dolu. Derinliklerinde saklı halde sıvı su bulunuyor. Bu su, yüzeye doğru itiliyor ve devasa gayzerlerden buz parçacıkları şeklinde açığa çıkıyor. Bu buz kristallerinin bir kısmı Satürn’ün halkasının bir parçası haline geliyor. Bir kısmı ise hafif bir kar olarak Enceladus’a geri yağıyor. Bu tür soğuk-buz maddelerin fışkırması olayına buz volkanizması ya da kriyovolkanizma deniyor.

Bu yüzeye fışkıran sular Enceladus’un kraterlerini ve kanyonlarını, Dünya’daki kar yağışının ayak izlerini silmesi gibi yavaşça siliyor. Göksel kar yağışı, Enceladus’u Güneş sistemindeki en beyaz, en yansıtıcı cisim yapıyor.

Keşfi

Bu buzul volkanizmasını ilk olarak Cassini uzay aracı 2005 yılında keşfetti. Bilim insanları Enceladus’un Güney Kutbuna baktığında gözlerine inanamadılar. Karlı beyaz yüzeyde sıralı dev gayzerler vardı. 101 farklı gayzer, yüzeyden yüzlerce km yükseğe buz parçacıkları, su ve su buharından oluşan bir karışım püskürtüyordu. Bu buz parçacıkları Satürn’ün E halkasını yaratmıştı.

Şu an gördüğünüz görüntüler Enceladus’un Cassini tarafından çekilmiş belki de en etkileyici görüntüleri. Enceladus’un güney kutup bölgesini gösteriyor. Uydunun kabuğundaki çatlaklardan sürekli olarak buzlu parçacıklar fışkırıyor. Soğuk lavlar Güneş tarafından arkadan aydınlatılıyor. Bu da bize yüz milyonlarca km ötemizde gerçekleşen muhteşem bir doğa olayını gösteriyor.

Damascus Sulcus

Bu görüntüde ise soldan sağa uzanan büyük yarık Damascus Sulcus’u görüyorsunuz. Enceladus’un tuzlu okyanusunun uzaya fışkırdığı çatlaklardan biri.

Yaşam İhtimali

Enceladus, Dünya dışı yaşam için uygun bir aday. Çünkü bu minik uyduda yaşam için gerekli hemen her şey var: Enerji kaynağı, su, azot ve organik maddeler. Cassini, gayzerlerden püsküren maddelerin içinde azot, metan, amonyak ve başka bazı organik maddeler olduğunu da gözlemlemişti. Ancak 2017’de yapılan çalışmalar Enceladus’ta zehirli metanol tespit etti. Yine de Enceladus, Güneş sistemindeki yaşam araştırması yapılacak gök cisimleri listesinin başında.

Bilim insanlarının planlarını yapmaya başladıkları şeylerden biri de bir gün Satürn’e gönderilecek bir uzay aracının Enceladus’a bir sonda bırakması; bu sondanın yüzeydeki buzu delerek sıvı su rezervuarlarından birine ulaşması ve orada yaşamın izlerini araştırması. Suyun olduğu yerde mikroorganizma düzeyinde yaşamın bulunma olasılığı hep var. Enceladus’un okyanus tabanında hidrotermal bacalar olabilir. Bildiğiniz gibi hidrotermal bacalar bilim insanlarının Dünya’da yaşamın başlamış olabileceğini düşündükleri yerlerden biri. Eğer bu Enceladus için de geçerliyse, uydu gerçekten de Dünya dışı yaşamın evrimleşmiş olabileceği yerler listesinde kendine ilk sıralarda yer buldu demektir.

Diğer Uydular

Satürn’ün en çok incelenen bu iki uydusu dışında daha pek çok uydusu olduğunu söylemiştim. Gezegenlerden büyük uydusu olduğu gibi sadece bir bina boyutlarında olan minicik uyduları da var. Her biri eşsiz bir renk, doku ve yapıya sahip. Bunların bazıları gerçekten enteresan özelliklere sahipler. Kimi patatese benziyor kimi ponza taşına. Kimi Satürn’ün halkalarını bozarken kimi bu halkaların var olmasının sebebi.

Elbette bu uyduların her biri Satürn’le beraber oluşmadı. Birçoğu Satürn’ün yerçekimine kapılan asteroit ya da kuyrukluyıldızlar. Bunların atmosferi yok ve çok küçük oldukları için çok az yerçekimine sahipler. İsimlerini ise Greko-Romen, İnuit, İskandinav ve Galya mitolojilerinin karakterlerinden almışlar.

Mimas

Mesela 400 km çapındaki Mimas uydusu, kendi kütleçekimi sayesinde yuvarlak olduğu bilinen en küçük gök cismi. Büyük ölçüde su buzu ve az miktarda kayadan oluşuyor. Eskiden bu yoğunlukta bir gök cisminin küresel hale gelmesi için gereken eşiği 400 km sanıyorduk. Ama 400 km’den daha büyük çapa sahip olup da küresel bir forma kavuşamamış gök cisimlerine de rastladık. Mesela Neptün’ün uydusu Proteus 420 km çapında, Mimas’la benzer bir yoğunluğa sahip, ama yuvarlak değil. Dolayısıyla Mimas’ın hidrostatik dengeye kavuştuğunu söyleyemeyiz.

Mimas

Mimas, Satürn’ün en geniş iki halkası olan A ve B halkaları arasındaki açıklığı meydana getiren uydu. Uydunun rezonansı, Cassini Bölgesi adı verilen bu boşluktaki parçacıkları temizliyor.

Mimas’ın sağındaki dev krater de diğer bir ilginç özelliği. Herschel adı verilen bu krateri meydana getiren cisim biraz daha büyük olsaydı belki de Mimas’ı parçalayacaktı.

Hyperion

Hyperion uydusu ise Satürn’ün en garip görüntülü uydusu. Çoğunlukla su buzu ve az miktarda kayadan meydana gelmiş. Deliklerle dolu olan ve asimetrik şekli ile kocaman, kozmik bir ponza taşını andıran Hyperion, kaotik dönüşüyle de öne çıkıyor. Güneş sisteminde bildiğimiz bu kadar kaotik dönüşe sahip çok az uydu var.

Hyperion

Aslında düzensiz şekline rağmen hiç de azımsanmayacak boyutları var. 360 x 266 x 205 km boyutlarında. Güneş sisteminde hidrostatik dengede olmayan en büyük cisimlerden biri. Ayrıca inanılmaz düşük bir yoğunluğa sahip. Sadece 0.54g/cm³. Bilim insanları böylesine büyük bir cismin alışılmadık derecede düşük yoğunluğa sahip olmasını, olağandışı süngerimsi görünümüne bağlıyorlar. Hyperion, belki de uzak geçmişte büyük bir darbeyle parçalanmış daha büyük bir cismin parçasıydı.

Iapetus

Başka bir ilginç uydumuzun adı Iapetus. 1469 km çapında. Yine çoğunlukla buzdan oluşmuş. Bir bölümü parlak, diğer bölümü karanlık olan enteresan bir yapıya sahip. Kraterli bir yüzeyi var. Ekvator sırtından alınan görüntülerde Güneş sistemindeki en yüksek dağlara sahip olduğu tespit edildi. Güney yarımküresinde yer alan 450 km genişliğindeki çarpma krateri ise ayrı bir gizem.

Iapetus

Iapetus’un yörüngesi de sıra dışı. Satürn’ün üçüncü en büyük uydusu olmasına rağmen mesela Titan’dan çok daha uzakta bir yörüngede dönüyor. Üstelik bu yörünge diğer düzenli uydulara nazaran fazla eğimli. Eğer orada bir üs kurabilseydik Satürn’ün halkalarını çok güzel bir şekilde gözlemleyebilirdik. Çünkü diğer uyduların yörüngesi halkaları ancak yandan gösterebilir.

Tethys

Tethys isimli bu uydu da büyük oranda su buzundan. 1060 km çapında. Neredeyse Enceladus kadar parlak. Çok düşük yoğunluğa sahip. Üzerinde devasa bir çarpma krateri ve graben var. Odysseus isimli bu krater 400 km çapındayken, Ithaca Chasma isimli bu graben 100 km genişliğinde ve 2000 km uzunluğunda. Bu vadinin nasıl oluştuğu bilinmiyor. Bir hipoteze göre, büyük Odysseus kraterine neden olan çarpışma, meydana getirdiği şok dalgasıyla Tethys’in buzlu, kırılgan yüzeyini kırmış ve bu çökmeye neden olmuş olabilir.

Tethys’i gizemli yapan asıl şey kırmızı çizgileri. Bu çizgiler yalnızca birkaç km genişliğinde olmasına rağmen uzunlukları yüzlerce km. Bilim insanları bunların neden kırmızı olduğunu çözmeye çalışıyor.

Satürn’ün Keşif Tarihi

Satürn, binlerce yıl önce bile insanların çıplak gözle gözlemleyip kayda geçirdiği bir gezegen. Fakat Satürn’ün halkalarını fark edebilmek için en az 15 mm çapında bir teleskoba ihtiyacımız vardı. Bu yüzden Christiaan Huygens 1655’te onları görene ve 1659’da bunu yayımlayana dek var olduklarının farkında değildik.

Huygens sadece halkaları keşfetmekle kalmadı. Uydusu Titan’ı da keşfetti. Onun ardından Cassini geldi ve bu keşiflere 4 uydu daha ekledi. Iapetus, Rhea, Tethys ve Dione. Ayrıca şimdi kendi adıyla andığımız Cassini Bölümü’nü de keşfetmişti.

Sonra aradan epey bir zaman geçti ve 1789 yılında William Herschel bu keşiflere yeni uydular ekledi. Mimas ve Enceladus. Ondan sonra gelenler de yavaş yavaş diğer düzensiz şekilli uyduları keşfettiler.

Pioneer 11 (1979)

Bunların hepsi elbette çok önemliydi. Fakat Eylül 1979’da gezegenin bulut tepelerinin 20 bin km yakınından geçen Pioneer 11’in keşfi daha da önemliydi. Pioneer, çözünürlükleri yüzey ayrıntılarını ayırt etmek için çok düşük olmasına rağmen, gezegenin ve uydularından birkaçının görüntülerini çekti.

Pioneer 11 tarafından çekilmiş Satürn görüntüsü

Ayrıca Satürn’ün halkalarını inceledi. Bu inceleme sırasında şunu tespit etti. Halkalardaki karanlık sandığımız boşluklar aslında boşluk değildi. Yüksek faz açısıyla bakıldığında ince ama parlak parçacıklarla doluydu.

Voyager 1-2 (1980)

Pioneer’den sonra sahneye Voyager kardeşler çıktı. Bu uzay araçları Güneş sistemini incelemek için NASA tarafından geliştirilmişti. Birbirinin aynısı olan iki uzay aracı da Satürn’ü ziyaret etti.

Önce Voyager 1 sondası, gezegenin, halkalarının ve uydularının ilk yüksek çözünürlüklü görüntülerini gönderdi. Bize çeşitli uyduların yüzey özelliklerini gösterdi. Titan’ın yakınından geçerken uydunun puslu bir görüntüye sahip olduğunu keşfetti. Bu uydunun yüzeyini görünür dalga boylarında keşfetmek imkansızdı. Çünkü kalın bir atmosferi vardı.

Voyager 1’den neredeyse 1 yıl sonra Ağustos 1981’de Voyager 2, Satürn sistemini incelemeye devam etti. Satürn’ün uydularının daha yakın çekim görüntülerini gönderdi. Ayrıca Satürn’ün atmosferindeki ve halkalarındaki değişiklikleri inceledi. Fakat sondanın döndürülebilir kamerasının takılması yüzünden planlanan bazı incelemeler yapılamadı. Uzay aracı Uranüs’e doğru yoluna devam etti.

Voyager kardeşler Satürn’ün halkalarının yakınında ve hatta içinde dönen birkaç yeni uydu da keşfetmişti. Ayrıca halkalardaki Maxwell Boşluğu ve Keeler Boşluğu’nu ilk defa doğrulayan uzay araçları da onlar oldu.

Cassini-Huygens (2004)

Cassini-Huygens sondası

1 Temmuz 2004 tarihi Satürn için bir dönüm noktasıydı. Cassini-Huygens uzay aracı, fırlatılmasından 7 yıl sonra gezegene varmıştı. 6.7 metre yüksekliğinde, 4 metre genişliğinde ve 5712 kg ağırlığındaki bu mühendislik şaheseri Florida’nın Cape Canaveral üssünden fırlatılmıştı. Sırf Satürn sistemini incelemek için tasarlanmıştı. Güneş’i, Venüs’ü, Dünya’yı ve Jüpiter’i ziyaret ettikten sonra nihayet Temmuz 2004’te Satürn’ün yörüngesine girmişti.

Satürn hakkındaki bilgilerimizin çok önemli bir kısmını Cassini-Huygens sayesinde elde ettik. Cassini’nin gönderdiği yüksek çözünürlüklü görüntüler inanılmazdı. Bilim insanları Güneş sisteminin bu nadide incisini bu kadar yakından görmenin muazzam hazzını yaşarken bir yandan da çok önemli keşifler yaptı. Mesela Satürn’de 8000 km çaplara varacak kadar büyük fırtınalar vardı. Dünya’dakilerden 1000 kat daha güçlü yıldırımlar vardı. Daha önce görmediğimiz halkalar, bulamadığımız uydular tespit edildi.

Satürn’ün Cassini tarafından yakalanmış görüntüsü

Özellikle Satürn’ün en büyük uydusu Titan’ın, kızılötesi teknolojisiyle haritalanması bu uydunun jeolojik açıdan Dünya’ya ne kadar benzediğini ortaya koydu. Burada çok büyük metan ve etan gölleri vardı.

Ocak 2005’te Cassini, Huygens sondasını serbest bıraktığında Titan hakkındaki bilgilerimiz daha da arttı. Sonda alçalırken Titan’ın bulutlarını, atmosferini ve yüzeyini inceledi. İndikten sonra iletişim konusunda sıkıntılar yaşansa da yüzeye ilişkin görüntüler göndermeyi başardı.

2006’da ise Cassini, Enceladus’ta çok güzel keşifler yaptı. Enceladus yaşam barındırabilecek özelliklere sahipti. Yüzeyden yüzlerce metre yükseğe fırlayan gayzerler vardı. Bunlar uydunun buz tabakasının altında sıvı su rezervlerinin bulunduğunu doğruluyordu. Ayrıca Satürn’ün halkalarından biri bu fışkırmaların ürünüydü.

2017’de yakıtı azalan Cassini sondası artık görevinin sonuna yaklaşmıştı. Nisan ayında adına “Büyük Final” (The Grand Finale) denilen görevinin son bölümü için talimat verildi. Satürn’ün iç halkaları arasındaki boşluklardan bir dizi tehlikeli geçiş yaptı. Halkalara daha önce hiç olmadığı kadar yaklaştı. Hem de saatte 100 bin km bir hızla. Halkalardaki maddelerin arasından Dünya’nın bir fotoğrafını bile çekti.

En sonunda Eylül 2017’de Satürn’ün uydularından birini kirletmemesi için ölüm dalışı yapması talimatı verildi. Gezegenin atmosferine dalarken anteni hala Dünya’ya dönmüş son verileri göndermeye devam ediyordu. Beklenilenden çok daha fazla dayandı ve sonunda bir meteor gibi yandı, parçalandı. Çok duygusal bir andı. Yıllar süren görev artık sona ermişti. Böylece düşüncelerimizde devrim yaratan ve yeni kuramların ortaya atılmasını sağlayan uzay aracı Güneş sisteminin pırlantasıyla birleşerek sonsuza dek onun parçası olmuştu.

Özel Görüntüler

Cassini, 20 yıllık görevi boyunca gerçekten çok büyük işler başardı. Gaz devinin etrafında 294 kez turladı. 2.5 milyon komutu yerine getirdi. 7.9 milyar km yol kat etti. 635 gigabayt bilim verisi topladı. Yeni uydular keşfetti. 4000 bilim makalesi yayımlandı. Bu veriler Satürn sistemi hakkındaki bilgimizi sonsuza dek değiştirdi. 453 bin tane de fotoğraf çekmişti.

Size bu görüntüler arasından özellikle bir tanesini göstermek istiyorum. Benim en favori Satürn fotoğrafım.

In Saturn’s Shadow

Bu görüntü (In Saturn’s Shadow) 15 Eylül 2006’da Cassini tarafından 2.2 milyon km uzaktan yakalandı. Ama sandığınız gibi tek bir fotoğraf değil. 12 saat boyunca çekilen 165 görüntünün birleştirilmesiyle oluşturulmuş muhteşem bir çalışma. Ultraviyole, kızılötesi ve spektral filtreler kullanılarak çekilen görüntülerin dijital olarak birleştirilip gezegenin doğal rengine ayarlanmasıyla oluşturulmuş. Güneş, Satürn’ün arkasında ve parlak halkalarını hiç olmadığı kadar güzel bir şekilde aydınlatmış. Daha önce bilmediğimiz soluk halkalar bile meydana çıkmış.

The Day the Earth Smiled

Benzer bir görüntü ise (The Day the Earth Smiled) 19 Temmuz 2013’te yakalandı. Burada Dünyamızı, Venüs’ü, Mars’ı çok net bir şekilde görebiliyoruz. Dünyamızı bu kadar uzaktan başka bir gezegenin yörüngesinden görmek insana gerçekten değişik hissettiriyor. Koca evrende sadece bir toz zerresi olduğumuzu hatırlatıyor.

Sonuç:

Satürn gerçekten de sıra dışı bir gezegen. Hepimizin zihnine en çok kazınmış olanı. Eşsiz halkaları onu bizim için ayrı bir konuma yükseltiyor. Elbette yaşam için uygun bir yer değil. Fakat aynı şeyi uyduları için söyleyemeyiz. İç okyanuslara ev sahipliği yapan Enceladus gibi uydular yaşam barındırıyor ya da bir zamanlar barındırmış olabilir. Diğer yandan Titan, yaşamın ortaya çıkışı hakkında önemli bilgiler saklıyor olabilir. Bunların hepsi, gelecek nesillerin, yepyeni uzay görevleriyle ortaya çıkaracağı türden şeyler.

Bakalım bizi daha ne keşifler bekliyor?

Kaynaklar ve İleri Okuma:

Bir Nefeste Evren – COLIN STUART

50 Soruda Evren – ÇAĞLAR SUNAY

Evren 101 – CAROLYN COLLINS PETERSEN

Astronomi for Dummies – STEPHEN P. MARAN

https://solarsystem.nasa.gov/planets/saturn/in-depth/

https://solarsystem.nasa.gov/resources/17777/the-saturn-system-through-the-eyes-of-cassini-e-book/

https://solarsystem.nasa.gov/planets/saturn/galleries/?page=0&per_page=25&order=created_at+desc&search=&href_query_params=category%3Dplanets_saturn&button_class=big_more_button&tags=saturn&condition_1=1%3Ais_in_resource_list&category=51

https://solarsystem.nasa.gov/missions/cassini/overview/

https://photojournal.jpl.nasa.gov/mission/cassini

https://nssdc.gsfc.nasa.gov/photo_gallery/photogallery-saturn.html

https://www.jpl.nasa.gov/who-we-are/documentary-series-jpl-and-the-space-age

https://www.space.com/18471-how-was-saturn-formed.html

https://en.wikipedia.org/wiki/Saturn

https://scopethegalaxy.com/gas-giant-vs-ice-giant/

https://en.wikipedia.org/wiki/Saturn%27s_hexagon

https://en.wikipedia.org/wiki/Great_White_Spot

https://solarsystem.nasa.gov/missions/cassini/science/magnetosphere/

https://en.wikipedia.org/wiki/Magnetosphere_of_Saturn

https://en.wikipedia.org/wiki/Dragonfly_(spacecraft)

https://en.wikipedia.org/wiki/Mimas_(moon)

https://en.wikipedia.org/wiki/Hydrostatic_equilibrium

https://en.wikipedia.org/wiki/Hyperion_(moon)

https://en.wikipedia.org/wiki/Iapetus_(moon)

https://en.wikipedia.org/wiki/Cassini%E2%80%93Huygens

https://en.wikipedia.org/wiki/Pioneer_11

https://en.wikipedia.org/wiki/Rings_of_Saturn

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya girin