Bugüne kadar nelere izin verdiniz kim bilir? Kaç tane sözleşmeyi okumadan kabul ettiniz? Ben size aşağı yukarı bir tahminde bulunayım. 30 yaşında sıradan bir vatandaşsanız muhtemelen sayısı yüzleri çoktan aşmıştır. Hmm demek siz de büyük verinin sadık bir hizmetkarısınız. Ama hemen endişelenmeyin çünkü yalnız değilsiniz. Sizin gibi milyarlarca insan da aynı şeyleri yaparak büyük veriye hizmet ediyor. Buna mecburuz çünkü ya bu sözleşmeleri gözümüz kapalı kabul edeceğiz ya da onların sunduğu hizmetlerden mahrum kalacağız. Bu sözleşmeleri okumak gibi bir üçüncü seçenek daha olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz çünkü araştırmalara göre eğer hayatınız boyunca karşınıza çıkacak bu türden her sözleşmeyi sonuna dek ve anlayarak okumak için zaman harcasaydınız her yıl sadece bu işe iki haftanızı ayırmanız gerekirdi. Bu sene tatile gitmek yerine, okumadan kabul ettiğiniz kullanıcı sözleşmelerini okumayı tercih edebilirsiniz demeyi isterdim fakat kimsenin bu kadar boş vakti yok.
Cebimizde bulunan cep telefonları ile neler yapabildiğimize bir baksanıza. Yanımızda kocaman bir harita taşımak zorunda kalmadan hafta sonunu geçireceğimiz tatil beldesine gidebiliyoruz. (Haritalar servisi) Radyoda ilk defa duyduğumuz ve adını merak ettiğimiz şarkının adının ne olduğunu saniyeler içerisinde bulabiliyoruz. (Shazam) Şarkımızı dinlerken bir yandan da arkadaşlarımızın hafta sonlarını nasıl geçirdiklerine bakabiliyor, (İnstagram, Facebook) daha gideceğimiz yere varmadan yemek yiyebileceğimiz bir restoran bulabiliyor, (Google) hatta bunların arasında en iyisinin hangisi olduğuna dair bilgi bile alabiliyoruz. (Foursquare) Bu örneklerin sayısını istediğiniz kadar artırabilirsiniz. Peki bu ücretsiz hizmetlerin karşılığında mahremiyetinizden ne kadar ödün verdiğinizi hiç düşündünüz mü? Oldukça fazla.
Öyle ki kullandığınız tüm bu uygulamalar sayesinde Büyük Veri, hangi gün, nerede, kaç saatliğine bulunduğunuzu, ne zaman uyuyup ne zaman uyandığınızı, son zamanlarda ruh halinizin nasıl olduğunu, en son nerelere harcama yaptığınızı, en çok neye vakit ayırdığınızı hatta gelecek seçimlerde kime oy verebileceğinizi bile biliyor. İşin daha ilginci ise şirketler bunu bizim onayımız olmadan yapmıyor. Herhangi bir hizmeti kullanmadan önce kayıt olurken okumadan kabul ettiğimiz kullanım koşullarında bu verilerin toplanıp işlenebileceğini ve üçüncü parti şirketlerle paylaşılabileceğini paşa paşa kabul ediyoruz.
Büyük Veri
Gerek özel gerekse kamu sektöründe artık gündem big data. Yani “Büyük Veri”. Dünya ekonomisini yönlendiren kişi ve kuruluşlar artık kararlarını Büyük Veri’yi değerlendirerek alıyor. Büyük Veri’yi etkili kullanan Google, Amazon, Apple, Facebook ve Microsoft, dünyanın en değerli beş şirketi arasında yer alıyor. Veri yatırımları sayesinde, Google insanların ne aradığını, Facebook ne paylaştığını, Amazon ne satın aldığını biliyor. Hem kendi sektörlerini hem de diğer sektörleri görüyor, izliyor ve kontrol ediyorlar. Veri artık 21.yüzyılın petrolü konumunda. Veriler, dünyanın en büyük 7 ekonomisine yıllık toplam 1.7 trilyon dolar katkı sağlıyor. Ülke özelinde baktığımızda ilk dört şu şekilde: ABD 1 trilyon dolardan fazla Japonya 219 milyar dolar Almanya 126 milyar dolar İngiltere 105 milyar dolar
Bugün 2020 yılına baktığımızda dünyanın en değerli şirketleri artık ne petrol ne de sanayi devleri. Bu liste dünyanın en değerli 25 şirketini gösteriyor ve ilk 10’da bulunan 7 şirketin faaliyet alanı elektronik, bilgi teknolojisi, yazılım geliştirme ve internet. Bunların hepsini tanıdığınızı düşünüyorum. Amazon, Google, Apple, Microsoft, Samsung, Facebook ve Huawei.
Peki insanlık, tarihi boyunca hiçbir zaman sahip olamadığı bu denli bilgiyle ne yapacak? Biraz önce saydığım şirketlerin sayısı günden güne artıyor. Homo Sapiens’in kendi türünden olmayan canlıların sonunu getirmesi gibi, bir gün Büyük Veri’de insanoğlunun sonunu getirebilir mi? Nesnelerin interneti kavramı her şeyiyle hayatımızın merkezine oturup, dünyayı her parçası internete bağlanmış kocaman kozmik bir ağa dönüştürdüğünde, Büyük Veri’de Homo Sapiens’in diğer canlılara yaptığını bize yapar mı?
İşte bu noktada, bu Büyük Veri anlatısına çarpıcı anekdotlarla bakan tarihçi ve yazar Yuval Noah Harari, Homo Deus isimli kitabında hiçbir insanın istekleri ya da deneyimleri etrafında dönmeyen bir dünya öngören yeni bir tekno-dinden bahsediyor. Dataizm dini.*
Ve şöyle devam ediyor…
Dataizm Dini
Dataizm evrenin veri akışından meydana geldiğini ve her olgunun ya da varlığın değerinin veri işleme sürecine yaptığı katkıyla belirlendiğini öne sürer ve aynı matematik kanunlarının hem biyokimyasal hem de elektronik algoritmalara uygulanabildiğini gösterir. Sonuç olarak hayvanlarla makineler arasındaki duvarı yıkan Dataizm, elektronik algoritmaların bir noktada biyokimyasal algoritmaların sırrını çözeceğine inanır, dahası elektronik algoritmaların biyokimyasal algoritmaların tüm sırlarını çözerek onlardan üstün hâle geleceği günü beklemeye başladı bile.
Dataizm; müzikolojiden ekonomiye ve biyolojiye dek tüm bilimsel disiplinleri birleştirip tek bir şemsiye altına toplayabilecek kapsayıcı bir teori öneriyor. Beethoven’in Beşinci Senfoni’si, borsada spekülatörlerin şişirdiği bir balon ya da grip virüsü; Dataizm tüm bunları aynı kavramsal çerçeveyi ve araçları kullanarak inceleyebileceğimiz veri akışları olarak ele alır ve dataistler veri işleme görevinin insan beyninden katbekat üstün kapasiteli elektronik algoritmalara devredilmesi gerektiğini söyler.
Dataizm dininin en yüce değeri bilgi akışıdır. Eğer yaşam bilginin devinimiyse ve biz yaşamın iyi olduğuna inanıyorsak, o halde evrendeki bilgi akışını artırmamız, derinleştirmemiz ve yaymamız gerekir. Dataizme göre insan deneyimleri kutsal değildir. İnsanlar, zamanla gezegenimizin sınırlarını aşıp galaksiye hatta tüm evrene yayılacak “Nesnelerin İnterneti”ni yaratma amacıyla kullanılan araçlardan ibarettir. Bu kozmik bilişim sistemi, her yerde olacak ve her şeyi kontrol edecek, insanlarınsa sisteme dahil olup onunla kaynaşmaktan başka şansı kalmayacaktır.
Dataizm içi boş kehanetlerden ibaret değildir. Her din gibi uygulanabilir buyrukları vardır. Bir Dataist her şeyden önce daha fazla kitle iletişim aracına bağlanarak veri akışını olabildiğince artırmalı ve bunun sonucu olarak olabildiğince çok bilgi üretmeli ve tüketmelidir. Tıpkı diğer başarılı dinler gibi, Dataizm de misyonerdir. Dataizmin ikinci buyruğu her şeyin, hatta bu devasa ağa bağlanmak istemeyen kafirlerin bile sisteme bağlanmasını emreder. “Her şey” ile kastedilen yalnızca insanlar değildir, bunun da ötesinde akla gelebilecek tüm “nesneler” kastedilmektedir. Bedenimle beraber, sokaktaki araçlar, mutfaktaki buzdolapları, kümeslerdeki tavuklar ve ormandaki ağaçlar dahil, hepsi ama hepsi Nesnelerin İnterneti’ne bağlanmalıdır. Buzdolabı kalan yumurtaların sayısını tespit ederek kümesteki tavuğa ne zaman yeni yumurta tedarik edilmesi gerektiğini bildirmelidir. Araçlar birbiriyle iletişim hâlinde olmalı, ormandaki ağaçlar da hava durumu ve karbondioksit seviyelerini bildirmelidir. Evrenin, yaşam ağına bağlanmayan ve dahil olmayan hiçbir parçası kalmamalıdır. Veri akışını engellemek günahların en büyüğüdür. Ölüm, veri akışının kesilmesinin ötesinde nedir ki? Nitekim Dataizm bilgi edinme özgürlüğünü her şeyden üstün tutar.
Dataist misyonerler, şüphecileri ikna etmek için bilgi edinme özgürlüğünün muazzam faydalarını her fırsatta vurgular. Tıpkı kapitalistlerin her başarıyı ekonomik büyümeyle ilişkilendirmesi gibi Dataistler de ekonomik büyüme dahil tüm iyi ve faydalı şeyleri bilgi edinme özgürlüğüne bağlar. ABD neden Sovyetler Birliğinden daha hızlı büyüdü? Çünkü bilgi ABD’de daha serbest dolaşıyordu. Peki ABD’liler Nijeryalılara ya da İranlılara göre neden daha sağlıklı, daha varlıklı ve daha mutlu? Tabii ki bilginin özgürlüğü sayesinde. Yani daha iyi bir dünya yaratmak istiyorsak, veriyi özgür kılmalıyız.
Daha fazla bilgi için “Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi” Yazar: Yuval Noah Harari
Veri Akışının Bir Parçası Olmak
Günümüzde insanlar mahremiyetlerinden, özerkliklerinden ve bireyselliklerinden vazgeçmek pahasına da olsa, veri akışının bir parçası olmak istiyor. Çoğu insan bu durumdan hoşnut. Veri akışıyla bağlantının kopması, yaşamın anlamını kaybetmeyi göze almak demek. Kimse bunun hakkında bilgi sahibi olmayacaksa ve küresel bilgi alışverişine bir katkı sunmayacaksa, bir şeyleri deneyimlemenin ya da gerçekleştirmenin ne anlamı olabilir? Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz.
Hümanizm deneyimlerimizin kendi içimizde ortaya çıktığını, olup bitenin farkına varmamız için kendimizi keşfetmemiz gerektiğini, böylece evrene bir anlam katabileceğimizi öğütlüyordu. Dataistlerse deneyimlerin paylaşılmadıkları takdirde değersiz olduğuna, kendi içimizde bir anlam bulmaya ihtiyacımız olmadığına, hatta istesek de bir anlam bulamayacağımıza inanıyor. Deneyimlerimizi kaydedip devasa veri akışına aktarmamız yeterli; algoritmalar deneyimlerimizin anlamını kavrayacak ve bize ne yapmamız gerektiğini söyleyecektir.
Yirmi beş yıl önce Japon turistler yanlarından ayırmadıkları fotoğraf makineleriyle etraftaki her şeyin fotoğrafını çektikleri için tüm dünyada alay konusu hâline gelmişlerdi. Şimdiyse herkes onlar gibi davranıyor. Hindistan’a gidip bir fil gördüğünüzde bir an durup, “Ne hissediyorum?” diye sormuyorsunuz bile. Alelacele telefonunuzu bulmaya çalışıyor, filin fotoğrafını çekip Facebook’a yüklüyor sonra da iki dakikada bir, kaç beğeni aldığınızı kontrol ediyorsunuz. Nesiller boyu yaygın olarak sürdürülmüş hümanist bir uygulama olan günlük tutmak, bugün pek çok genç insana son derece anlamsız görünüyor. İnsan kimsenin okuyamayacağı bir şeyi neden yazar? Artık sloganımız değişti: “Bir şey deneyimliyorsanız, kaydedin. Bir şey kaydettiyseniz, yükleyin. Bir şey yüklediyseniz, paylaşın.”
Afrika savanalarında on binlerce yıl önce evrimleşen Sapiens ve algoritmaları, 21. yüzyılda eriştiğimiz veri akışına yetişebilecek kapasitede değil. İnsan bilişim sistemini geliştirmeyi deneyebiliriz ancak sürümü yükseltilmiş insanlar bile bu noktada yetersiz kalabilir. Yakın gelecekte Nesnelerin İnterneti, sürümü yükseltilmiş insan algoritmalarının bile başa çıkamayacağı hızda ve boyutlarda veri akışı üretebilir. Nasıl ki motorlu taşıtlar çıkıp at arabalarının yerini aldığında atların sürümünü yükseltmeyip onları emekliye ayırdıysak, bir gün Büyük Veri’yle beslenmiş nesnelerin interneti de Homo Sapiens’i emekliye ayırıp kendi hükümranlığını ilan edebilir.
Kaynaklar ve İleri Okuma:
*Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi – YUVAL NOAH HARARI
https://www.statista.com/statistics/264875/brand-value-of-the-25-most-valuable-brands/
https://www.itohaber.com/haber/guncel/210078/rekabette_gundem_big_data.html