Dünyayı değiştiren insanlar serimizin beşinci bölümüne hoş geldiniz arkadaşlar. Bu bölümdeki konuğumuz dünyayı sadece yaptığı bilimsel çalışmalarla değil, tarihin en kanlı savaşını kısaltarak da değiştiren biri.

Evet. İkinci dünya savaşından bahsediyorum.

Peki, bir insan nasıl olurda koskoca bir dünya savaşını kısaltabilir? Özellikle de bu insan bir devletin başkanı değilse.

Cevap çok basit.

Zekâsı ve çalışma azmiyle.

İşte bugünkü konuğumuz bu zekâsını ve çalışma azmini matematik ve kriptoloji bilimiyle birleştirerek milyonlarca insanın daha ölümüne engel olmuş diyebiliriz. Elbette bunu bir ekiple yaptığını da unutmamak lazım.

Konuğumuzun adı Alan Turing.

“Bazen hiçbir şeyi akıl edemeyeceği sanılan insanlar, hiç kimsenin akıl edemeyeceği şeyleri yaparlar.”

(Alan Turing)

Erken Dönemleri

Doğumu

Alan Turing annesiyle

Turing İngiliz olsa da bir Hint kasabasında ana rahmine düşmüştü. Çünkü babası Julius Turing, o zaman İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da, Hint Devlet Hizmetleri’nde çalışıyordu. Annesi Sara’nın hamile olduğu kesinleşince, Turing çifti gemiyle anavatanlarına döndü. Alan, Titanic’in batışından iki ay sonra 23 Haziran 1912’de, Paddington’daki küçük bir özel hastanede dünyaya geldi.

Çocukluğu

Etkileyici bir çocuktu. Sayılara olan ilgisi daha çocukluğunda başlamıştı. Küçükken okumayı öğrenmekte ilk etapta zorlansa da “Acı Çekmeden Okumak” isimli bir kitap eline geçince kendi kendine üç haftada okumayı söktü. Hayatı boyunca problemlerini hep tek başına çözmeyi tercih etti.

Annesiyle babası Hindistan’a döndüğünde Alan’a başka bir çift ebeveynlik yaptı. Bu yüzden ailesini çok özlüyordu. Bu, onu 9 yaşına geldiğinde içine kapanık bir çocuk haline getirmişti. Kitaplara o denli düşkündü ki ona bakan aile durumdan şikâyet eder olmuştu.

El yazısı berbattı. Yunanca ve Latince gibi derslerde başarılı değildi ama matematiğe kafayı takmıştı. Hesaplama dahi yapmadan problemleri anında çözebiliyordu. Bu müthiş yeteneği öyle bir noktaya gelmişti ki bazen öğretmenleri aldığı cevaplar karşısında şaşkına dönüyor Turing’in kopya çektiğini düşünüyordu. Her zaman müfredattan önde giderdi.

İlk Aşkı

Christopher Morcom

Turing’in hayatının önemli dönüm noktalarından birisi hem yakın arkadaşı hem de ilk aşkı diyebileceğimiz Cristopher Morcom’un ölümü oldu arkadaşlar. Morcom, Turing’in hayatını şekillendiren bir etmendi ve ikisi de dünyanın anlamını çözmeye kararlılardı. Ama Morcom sözünü tutamadı. Tüberkülozdan hayatını kaybetti.

Turing’in hayatında kimse Morcom’un yerini dolduramadı. Bu ölüm Turing’i öylesine yaraladı ki zaten şüphede olduğu dini inançlarını silip süpürdü. Artık ona göre insan beyninin çalışması da dahil her şey materyalistik olaylara dayanıyordu.

1931’de Cambridge King’s College’a girmeye hak kazandı. Zirveye ulaşıp Morcom’la beraber verdikleri sözü gerçekleştirmeyi kafasına koymuştu.

Üniversite Hayatı

Turing gençliğinde daima genel kurallardan önce kendi sezgilerine göre hareket ederdi. Üniversite yıllarında ateşli bir şekilde olmasa da savaş karşıtı hareketlere katılıyordu. Zaten ateşli olması beklenemezdi çünkü utangaç bir kişiliği vardı. Güvendiği birkaç kişi dışında yanında biri varken çekingenleşirdi. Ayrıca kekemeliği vardı.

Tüm bu farklı özelliklerine rağmen soyut matematiği keşfeden Turing, akademik anlamda başarısına başarı katıyordu arkadaşlar. Üniversiteden yüksek onur derecesiyle mezun oldu. Merkezi limit teoremi üzerine hazırladığı bir tez yazısı sayesinde Mart 1935’te King’s College fakülte üyeliğine seçildi. Henüz 22 yaşındaydı.

Bilgisayar Fikrinin Tohumları

Turing zamanının matematik tartışmalarında iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Özellikle “Karar Verme Problemi” olarak adlandırılan paradoksa kafayı takmıştı. Karar Verme Problemi, 1928 yılında David Hilbert tarafından ortaya atılmıştı ve aksiyomlar kullanılarak herhangi bir matematiksel önermenin doğru ya da yanlış olduğuna karar verebilecek genel bir algoritma olup olmadığı sorusunu soruyordu.

Turing, fakülte üyesi seçildiği o yaz boyunca uzun mesafe koşuları yaptı. Bu koşular onun düşünmesine yardımcı oldu. Yine koşuya çıktığı bir gün aklına bir fikir geldi. Ya Karar Verme Problemi’ne çözüm üretebilecek bir makine olsaydı ne olurdu?

İşte bu fikir en nihayetinde bilgisayara dönüşen fikrin ilk tohumuydu arkadaşlar.

O zamanlar muhasebe bürolarının çoğunda toplama, çıkarma, bölme ve çarpma işlemlerini yapabilen hesap makineleri vardı. Fakat daha karmaşık hesaplamaları yapabilmek için sadece sürgülü cetveller kullanılabiliyordu.

Dokuma tezgâhları modern bilgisayarlar için önemli ilham kaynaklarıydı. Çünkü dokuma işinde makinenin belli örüntüleri dokuyabilmesi için makineyi bilgilendirecek delikli kartlara ihtiyaç vardı. İşte Turing de tam bu tür bir sistem hayal ediyordu.

Hesaplama yapabilen ya da bir algoritmayı uygulayabilen bir makine…

Turing’in Makalesi

Bir sonraki yıl Turing bir makale yayımladı. Makalesinde teorik bir makine sunuyordu. “Muhakkak ki insan belleği sınırlıdır” diye yazmıştı. Bu aşamada gerçek, somut bir makinenin yapılabileceğini hayal etmiyordu.

Aslında Turing’in amacı bir bilgisayar icat etmek falan değildi. O sadece matematiğin temelini oluşturan soyut bir problem üzerinde çalışıyordu ve bilgisayar bu araştırmanın yan ürünü olarak ortaya çıktı.

Yani Turing’in üzerinde düşündüğü soru aslında şuydu arkadaşlar:

Matematikteki belirli işlemler, basit kurallar dizisi takip edilerek yapılırsa ne olur?

İşte bu soru üzerinde çalışmalar yapan Turing, tüm hesaplamaların iki boyutu olduğunu gördü. Veri ve veriyle ne yapacağımızı söyleyen talimatlar. Bu düşünce onun zihninin anahtarıydı. Turing makinelerin toplama, çıkarma, çarpma ve bölme gibi talimatları insanlarınki gibi anlamalarını sağlayan bir yol bulmalıydı. Başka bir deyişle bu tür talimatları makinelerin anlayabileceği bir dile çevirmesi gerekiyordu. Yani 1’lere ve 0’lara. Ve inanılmaz akıcı bir mantıkla bunu yapmayı başardı.

Turing’in o zamanlar temelini attığı bu talimatlar serisi bugün hepimizin ceplerinde duran bir cihazda da aynen işlemeye devam ediyor. Aradaki fark ise o günkünden çok daha güçlü bir işlemci gücüne ve hafızaya sahip olması. Bu sayede çok daha büyük ve fazla miktarda talimatı aynı anda gerçekleştirebiliyor. Hatta bugün bu cep bilgisayarları öyle bir hale geldi ki eskiden bir telefonun, kameranın, hesap makinesinin, daktilonun ve gramofonun yaptığı işi tek başına yapabiliyor ve bunların hepsinden çok daha hafif.

Princeton’a Gitmesi

Alonzo Church

Bilim tarihinde sıklıkla karşılaştığımız bir durum Turing için de geçerliydi arkadaşlar. Çalışmalarının çok benzeri bir başka bilim insanı tarafından daha yapılıyordu. Amerika’da Princeton’lı matematikçi Alonzo Church, Turing’in hesaplanabilirliğine çok yakın bir konu olan tanımlanabilirlik üzerine bir makale yazmıştı.

Turing’in üniversite hocası Newman, Church’e bir mektup yazdı ve Turing’in Princeton’a gelip onunla çalışıp çalışamayacağını sordu. Böylece Turing Eylül 1936’da ABD’deki Princeton’a gitti.

Princeton’da olmanın nefes kestiği bir dönemdi. Albert Einstein’da oradaydı. Turing burada partilere katılıp sosyalleşmeye mecbur kalıyordu. Farklı bir dünyaydı. Church, Turing’in kariyerinde yükselmesine yardımcı oldu. Princeton, Turing için bir başarı sayılırdı. Bölüm başkanı yıllık 2000 dolar karşılığında fakülte üyeliği teklif etmişti.

Turing teklifi kabul etti fakat Church’le çalışmak pek tatmin edici değildi. Ayrıca 1938’de Südet Krizi yüzünden, savaş bulutları Avrupa’nın üzerinde toplanıyordu. Turing evinde olmak istiyordu.

Savaş Başlıyor

1939 yazında Dünya savaşın eşiğindeydi. Turing’in kodlamaya duyduğu ilgi, İngiliz hükûmetinin yeni Kod ve Şifre Okulu’nun müdürü olan Komutan Alastair Denniston’ın kulağına kadar ulaşmıştı. Denniston, kodlamaya ilgisi ya da yeteneği olan matematikçilerden, çapraz bulmaca uzmanlarına kadar herkesi bir araya getiriyordu. Turing’in de bu hususta uzman olduğu ortadaydı.

II.Dünya Savaşı

Şimdi önemli bir noktaya geldik arkadaşlar. 2.Dünya Savaşı’nın başlangıcına.

Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle, Birleşik Krallık ve Fransa, Almanya’ya savaş ilan etmişti. Hitler’in denizaltı filosu komutanı Karl Donitz, geliştirdiği kurt kapanı taktiğiyle savaşın ilk üç yılında müttefik konvoylarına ağır kayıplar verdiriyordu. Almanya’nın U-botları, yani denizaltıları, 2.Dünya Savaşı’nda Atlas Okyanusu’nun baş aktörleriydi.

1.Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanan Versay Barış Antlaşması’na göre Almanya’nın Deniz Kuvvetleri; 6 kruvazör, 6 savaş gemisi ve 12 destroyerden fazlası olamazdı. Ama Almanya antlaşmaya uymamış ve Hitler döneminde o kadar çok U-bot üretmişti ki savaştaki en büyük denizaltı filosuna sahip olmuştu. Hatta Birleşik Krallık’ın Başbakanı Winston Churchill bile günlüğünde:

“Savaş boyunca beni gerçekten korkutan tek şey U-bot tehlikesiydi.” diye yazmıştı.

Haksız da sayılmazdı. Savaşın ilk yıllarında Alman U-botları o kadar çok müttefik gemisini batırmıştı ki Birleşik Krallık, Amerika ve Kanada’dan gelen her türlü lojistik destekten mahrum kalmıştı. Kendilerine ulaşamayan gıda malzemeleri yüzünden neredeyse açlıktan kırılmak üzerelerdi.

Peki, nasıl oluyordu da Almanlar tek başına iki süper gücü alt etmeyi başarıyordu?

Sırları neydi?

Enigma

Enigma

Aslında başarıları bir mühendisin üstün zekâsından çıkan bir makinede gizliydi. Bütün Alman mesajları, bombardımanlar, beklenmedik saldırılar ve atılacak torpidolar havada süzülen radyo sinyallerinden ibaretti. Elinde AM telsizi olan herkes Almanların bu komutlarını yakalayabilir, onlara müdahale edebilirdi. Ama tek bir şartla. O mühendisin tasarladığı ve adına Enigma dedikleri cihazın şifrelerini kırmak şartıyla.

Bu hiç de basit bir şey değildi. Cihaza sahip olmak şifrelerin kırılması hususunda hiçbir anlam ifade etmiyordu. Enigma bir daktiloya benzeyen ve içlerindeki rotorlar sayesinde her harf girişinden sonra, hangi harfin hangi harfe dönüşeceğini belirleyen bir makineydi.

Enigma gönderilen mesajları öyle bir şifreliyordu ki ortaya 15 milyar kere milyar muhtemel Enigma ayarı çıkıyordu. Verilmiş bir mesaj için anahtar dizgilerinin tahmin edilebilme olasılığı aynı anda atılmış 26 zarın sonucunu tahmin edebilmeye benziyordu. Müttefiklerin tek yapması gereken ise bu ihtimalleri teker teker deneyip doğru olanı bulmaktı.

En iyi ihtimalle bile bu, yüzyıllar sürecek bir işlemdi. Fakat onların bu şifrelemeyi bulabilmesi için 24 saatten bile az zamanları vardı. Çünkü Almanlar her 24 saatte bir Enigma’nın ayarlarını değiştiriyor ve ortaya yepyeni bir 15 milyar kere milyar ihtimal çıkıyordu. Bu yüzden de cihazın başlangıçtaki kurulumu, yani anahtar bilinmeden bir şifreli mesajın çözülmesi sınırlı bir zamanda imkânsızdı. Fakat Almanların, henüz tarihin en büyük kriptologlarından biriyle tanışacaklarından haberleri yoktu.

Bletchley Park

Turing, Milton Keynes kentindeki ünlü Bletchley Park’a alındı ve kod kırıcılık kariyeri tam anlamıyla başlamış oldu. Hükûmete bağlı şifre kurumunun üssü olan Bletchley Park’ta savaşın başlamasıyla birçok matematikçi, mantıkçı ve hatta satranç ustası bile çalışmaya başlamıştı. Bu dönemde artık eski kriptografi yöntemlerinin yerini, çeşitli makinelerle oluşturulmuş yenileri almıştı. Ve bu yeni makinelerle oluşturulan şifreli mesajların kırılması ancak matematik, mantık ve mekanizasyon ile mümkün olduğundan Alan Turing bu ekibin vazgeçilmez ismiydi.

Turing, Enigma gibi dahiyane bir cihazın kırılabilmesi için insan beyninin yeterli gelmeyeceğini biliyordu. Bunun için bir makine tasarlamalıydı. Milyarlarca farklı ihtimali saatler hatta dakikalar içerisinde deneyerek İngilizleri savaşta öne geçirecek bir makine.

Hemen çalışmalara başlamak istedi fakat İngiliz ordusu sonuç alınıp alınamayacağı belli olmayan böylesi bir proje için kaynak ayırmak konusunda kararsızdı. Hatta Turing hayalperest olmakla suçlandı. Fakat uzun uğraşlar sonunda, ilk olarak Polonya’da yapılan ve “Bombe” adı verilen Enigma kodlarını kırmayı kolaylaştıran elektromekanik bir cihazı, kendisi de matematikçi olan Gordon Welchman ile birlikte yeniden tasarladı.

Bombe

Tasarladı tasarlamasına ancak bu makine hâlâ Almanların gizli şifrelerini çözmede yavaş kalıyordu. Bu kadar kısa zamanda bu kadar ihtimali denemek imkânsız olduğundan onlara bazı ihtimalleri eleyebilecek ipuçları gerekiyordu. Belki Almanca dilinin bir takım edebi özelliklerinden ya da Alman ordusundaki bir şifreleme operatörünün yapabileceği insan hatasından faydalanabilirlerdi. Mesela belirli kelimelerin ordu bürokrasisi gereği her gönderilen mesajın başında ya da sonunda yer alması şifrenin kırılmasında büyük rol oynayabilirdi.

KMS JAGUAR 53 DERECE 24 DAKİKA KUZEY VE 1 DERECE BATI, YAŞASIN HİTLER!

LAU TİGER 55 DERECE 14 DAKİKA KUZEY VE 2 DERECE BATI, YAŞASIN HİTLER!

KMS JAGUAR 51 DERECE 4 DAKİKA KUZEY VE 1 DERECE 6 DAKİKA BATI, YAŞASIN HİTLER!

YAŞASIN HİTLER!

YAŞASIN HİTLER!

Rüzgar Tersine Dönüyor

Evet.

Alan Turing ve ekibinin zekâsı, Alman bürokrasisinin tekrarlayan cümleleri ve bazı operatör hatalarıyla birleşince arkadaşlar, rüzgâr birden tersine dönmüştü. Artık Turing ve ekibi Almanların her bir hamlesini biliyordu. Hangi U-botun nereye saldıracağını, bugün kaç kişinin öleceğini ya da kaç geminin batırılacağını. Herkesin çözülemez sandığı o şifreleri çözmeyi başardılar. Böylece yaklaşan sonun başlangıcı gelmişti.

İngilizler artık öyle ustaca hamleler yapmalıydılar ki Almanlar Enigmaları’nın kırıldığını anlamamalıydı. Yoksa hemen yeni bir tasarım üzerinde çalışarak bütün sistemi değiştirebilirlerdi. Böylece İngilizler 2 yıl boyunca kimin ölüp kimin yaşayacağına, hangi gemilerinin batırılıp, hangi Alman denizaltısının yok edileceğine karar vererek onların savaşı kaybetmesini sağladılar. Bazen kendi askerlerini feda ettiler bazen de onları bozguna uğrattılar. Neticede 2 yıl boyunca Nazi Almanyası, Enigmaları’nın tıkır tıkır işlediğini ama şanslarının bir şekilde yaver gitmediğini düşündü. Hâlbuki onlara savaşı kaybettiren sadece parlak bir matematikçinin zekâsıydı.

Savaş bittikten sonra müttefik güçlerinin Avrupa’da başkomutanı olan ve sonradan ABD başkanlığı da yapan Eisenhower, Bletchley Park sayesinde savaşın en az iki yıl kısaldığını söyledi. İngiliz yetkililer ise en zor dönemlerinde adaya denizden yiyecek akışı durduğundan, savaşı kaybetmeye dört ay kadar yaklaşmış olduklarını söylediler. Alan Turing ve arkadaşları 14 milyon insanın daha ölmesine engel olan icatları sayesinde savaşı erken bitirmişti.

Savaş Sonrası

Alan Turing, savaştan sonra Britanya İmparatorluk Nişanı’yla ödüllendirildi. 1945’ten 1947’ye kadar Ulusal Fizik Laboratuvarı’nda önemli çalışmalar yaptı. 19 Şubat 1946’da ilk program-hafızalı bilgisayarın detaylı dizaynının makalesini sundu.

Turing Testi

Kısa hayatının son dönemlerinde 1950’de yazdığı bir makalesinde “Ele almak istediğim soru, bilgisayarların düşünüp düşünemeyeceği” diyerek günümüzde “Turing Testi” diye adlandırılan ünlü taklit oyununu ortaya koydu. Bilgisayarların bir gün düşünebileceğini yazdı. 1952’den 1954’teki ölümüne kadar ise matematiksel biyoloji, özellikle morfogenez üzerine çalıştı.

Turing Testi (Taklit Oyunu) – Denetmen karşısındakilerin hangisinin bilgisayar hangisinin insan olduğunu anlamaya çalışıyor

Eşcinsellikten Hüküm Giymesi

Fakat devlet nezdindeki itibarı çok uzun sürmedi. Bildiği devlet sırlarından dolayı potansiyel bir tehditti belki de hükumetin gözünde. Başına gelecek talihsiz bir olaydan sonra hayatı tepetaklak gitmeye başlayacaktı.

23 Ocak 1952’de, Turing’in evine hırsız girdi. Evine giren hırsız birkaç defa beraber kalıp ilişki yaşadığı bir adamdı. Turing’in bu hırsızlığı polise bildirmesiyle soruşturmada eşcinsel olduğu ortaya çıkmış oldu. Kendisi de bunu inkâr etmedi. Homoseksüellik o dönemde İngiltere’de yasa dışıydı ve bir akıl hastalığı olarak dikkate alınmakla birlikte cezai yaptırımı vardı.

Turing’in önüne iki seçenek koydular arkadaşlar. Ya hapse girecekti ya da bir kimyasal kastrasyon yöntemi olan östrojen tedavisini kabul edecekti. Yani kısacası kimyasal olarak hadım edilecekti. Tabi Turing ikinci seçeneği seçti. Fakat bu tedavinin yan etkileri oldu. Kendisine yabancılaşmaya başladı. Çalışmalarını yapamaz, kendini hiçbir şeye veremez hale geldi. Suçlu olduğu için yurtdışına çıkması da imkânsızdı. Ayrıca devletin gizli işleri için güvenilirlik izni kaldırıldı ve o zamanlar çok gizli olan kriptografik konular üzerine devam eden danışmanlığı da sona erdirildi.

Turing için çok zor zamanlardı. Hükûmetin mecbur kıldığı bir yıl süren hormon tedavisi onu iyice depresyona sokmuş bütün dengesini alt üst etmişti. Bu yüzden 7 Haziran 1954’te intihar etti. Ertesi gün evine gelen temizlikçi onu yatağında ölü bulmuştu. Başucunda ise birkaç ısırık aldığı bir elma bulundu. Raporlarda elmanın siyanürlü olduğu yazıyordu fakat ne hikmetse siyanür zehri testine tabi tutulmadı. Ayrıca naaşına herhangi bir otopsi de yapılmadı.

Yani anlayacağınız intiharı şüpheliydi.

Sonuç:

2013 yılında Kraliçe 2. Elizabeth Alan Turing’e kraliyet affı çıkardı ve bugün bilişim konulu en önemli ödül olan ve bilgisayar dünyasının Nobel’i kabul edilen ödül onun ismiyle anılıyor. Turing Ödülü.

Alan Turing önemli bir bilim insanıydı. Kısa hayatına birçok başarı sığdırdı. Bilgisayar bilimi, yapay zekâ, hesaplanabilirlik teorileri gibi alanlarda bilim ve teknolojiye tarihi katkılar yaptı. Şu anda bu videoyu izlemenizi sağlayan cihazın ilk örneklerini hayata geçirdi. Bu yüzden ona belki de bilgisayar biliminin kurucusu demeliyiz.

Turing’in ölümü konusu her zaman tartışmalara konu oldu arkadaşlar. Sonuçta o savaş sonrasında herkesin çözülemez sandığı şifreyi çözmeyi bilen bir adamdı. Atlas Okyanusu’nun iki tarafında Nazi kodlarını kırmak adına yapılan ve 1970’lere kadar son derece gizli tutulan girişimler hakkında derin bilgi sahibiydi. Belki de müttefik devletler onun bildiği bu sırların bir gün gelecekteki yeni düşmanlarının eline geçebileceğinden korktular. Onun ihanetinden ya da zayıflığından endişe duydular. Bu yüzden de onu öldürmeyi seçtiler ya da onu intihara sürükleyecek baskılarda bulundular.

Bunu bilmiyoruz ve belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

Yüce Majesteleri Kraliçe tarafından, bu mevcut Parlamento’da toplanan Ruhani ve Dünyevi Lordların ve Avam Kamarası’nın tavsiyesi, onayı ve aynı otoritenin yetkisiyle yasallaştırılmak üzere:

 

Alan Mathison Turing’in Kanunen Affı…

 

-Lordlar Kamarası’na sunulan kanun tasarısının giriş bölümü, Temmuz 2013

Affedilmesi gereken o mu yoksa insanlık mı?

Kaynaklar ve İleri Okuma:

Bilime Yön Verenler – Prof. Dr. YÜKSEL ÖZDEMİR

Alan Turing: Enigma’nın Şifresini Çözmek – DAVID BOYLE

https://www.khanacademy.org/computing/computer-science/cryptography/crypt/v/case-study-ww2-encryption-machines

https://tr.wikipedia.org/wiki/Alan_Turing

https://tr.wikipedia.org/wiki/U-bot

https://www.codesandciphers.org.uk/enigma/enigma3.htm

https://tr.wikipedia.org/wiki/Turing_%C3%96d%C3%BCl%C3%BC

https://tr.wikipedia.org/wiki/II._D%C3%BCnya_Sava%C5%9F%C4%B1#Kronoloji

https://tr.wikipedia.org/wiki/Enigma_makinesi

https://tr.wikipedia.org/wiki/U-bot

https://tr.wikipedia.org/wiki/Enigma_%C5%9Fifrelemesinin_analizi

http://enigmaco.de/enigma/enigma.html

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya girin